Dün gibi aklımda bazı şeyler. Bir
film, bir kare, virane bir çay bahçesinde içtiğim limonata. Birkaç gün evvel
elim bir motosiklet kazası geçirdiğini bildiğim Seyfi Teoman’ın ne zaman
iyileşeceği aklıma düştü.
Her iki filminde de duyu
organlarında telve bırakan Teoman’ın nasıl bir yeni film çekeceğini hayal
ettim.
Genç bir yönetmen ve genç bir
ölüm. Bir sürü edebi metinden alıntı yapıp kendi hüznümü sizlere de yansıtmak
istemem.
İyi eserler vardı ortada ve sanat
erbabından daha iyi eserler alabilmenin tadı da her daim içimizdeydi. Böyle bir durumda nasıl keyif alınabilir ki
yaşamdan.
Barış Bıçakçı’yı severim. Onun romanlarında
ve hikâyelerinde ki “Ah! O çocukluğumuzdaki yokluklar, mutsuzluklar, kırılganlıklar…
Bizi ne güzel de besliyorlarmış. Şimdi mutluyuz ama içimizde kocaman bir boşluk”
anlatışını sevdim hep. Sonra onun öykülerindeki bir cümle yahut romanının
tamamının Seyfi Teoman tarafından perdeye aktarılması…
Tatil Kitabı’ndaki kendinden
yaşça büyüklerce korkutulup köprü altında kalbi “güm güm” atan çocuğun
hissettikleri veya askeri okuldan ayrılma kararı alan abisinin evli bir kadına
bakıp sonra utanarak bakışlarını kaçırdığı sahneler hiç unutulur mu? Bir kıyı
kasabası ve orada yaşayan bir günleri diğer günlerine dek sıradan insanlar.
Filmin ilk kareleri ile son kareleri arasında fark bulamamak… uzun uzun
anlatacak bir ruh halim yok. Şurada bir şeyler karalamıştım bu film ve
esinlenilen hikaye kitabı hakkında…
Sonra heyecanla beklenen ikinci
film. Yatılı okul günlerinde serserice dolaşılan Ankara günlerini bulmak için
sinema salonuna koşuş. Ve tahmin ettiğim gibi izlerken üniversitede okurken
kaldığım evi görmem. Orta sınıf, sıradan, tertipli erkeklerin dünyasında
kendimi bulma arzum. Bir fasulye yemeğinden sonra içilen türk kahvesi, karagöl’de
dirseğini yere dayayıp oturarak piknik yapan Anadolu erkekleri.
Ne çok ta hafızama nokta bırakmış
filmleri…
Seni Unutmayacağız Seyfi Teoman.
Keşke bir film daha çekseydi
diyeceğiz hep…
adnan söylemez
ışıklar içinde yat
YanıtlaSilelinize sağlık adnan bey
YanıtlaSil