
Aşk tek kişiliktir.
Bir başımıza yaşarız aşk halini. Karşımızdaki asla bilemez içimizin derinliğini.
Kalbe sığamayan duygu nasıl kelimelerin libasına sığdırılabilir ki!
Bizim dışımızdaki herkes hatta aşkımız bile ötekidir aslında.
Kendimizden çıktığımız bir durakta anlatırız bazen aşkımızı öteki olana.
Anladığını zannederiz, anlamayacağını bile bile.
Bunu dileriz çünkü perdeyi aralayıp baksın isteriz kalbimize.
Bir nefes sunsun acıdan kavrulmuş içimize, ama nafile…
Sadece kalbimizi daha da acıtır ötekinin bilmesi…
Bilip bilmezlikten, görüp görmezlikten gelmesi.
Hatta bazen… Karşılık vermesi… Sadece daha da acıtır içimizi.
Biliriz ki seviyorum dese de hiçbir zaman bizim âşık kalbimize yetişemeyecektir öteki.
Aşığım dese, bu yolun yükü altına girmeyecektir yüreği.
Girse, bir kaç adım sonra oraya yığılacak, geri dönmek isteyecektir gözleri.
Ve bunların hepsi ama hepsi ötekine kalbini açan aşığa daha da acı verecek, incitecektir yaralı yüreğini.
İşte bu yüzden aşk tek kişiliktir.
Paylaşıldığında acısı artar, paylaşılmazsa durmadan kanar.
Sonuçta geriye yanmış ve daha da yalnızlaşmış bir kalp çıkar, aşkla halleşince, aşk dile düşünce.
Neredeyse hiçbir vakit aynı zamanda ve yoğunlukta kesişmez yollar aşk söz konusu olunca.
Hep bir bekleyen vardır, sabahlar çoğu zaman ızdırabın koynunda.
Ve bekleten… Sanki onun etrafında dönmektedir dünya.
Şairin dediği gibi der ötekine bekleyen:
“Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı seni beklediğim kadar”
Ve uzadıkça yalnızlıkla geçen süre, son noktayı yine şair koyar:
“Geçti, istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni
Gelme artık neye yarar” (Necip Fazıl)
İşte böylesi karmakarışık bir duygu çilesidir aşk.
Çözülmesi imkânsız, yalnızlığı acıtıcı, birlikteliği sadece hayal kırıklığı getiren bir beladır.
İşte bu yüzden tek kişilikse eğer aşk, en az acıtan şekliyle bizimle beraberdir.
Öyleyse, bu belaya tutulursa yürek ya üstüne basıp kalbin gerçek sahibine vermeli içindeki cevheri ya da altında kalıp aşkın, oracıkta can vermeli, çekilesi değil çünkü aşk çilesi.
Ancak bu iki halde kurtulur kalp, aşkın yükünden, bilmeli.
Bildiklerimizle amel etmeli.
Leyla’dan Mevla’ya geçme faslının zorluğu ve liyakate binaen gelişi gözetilmeli.
Ama o zirvede aşkın acıtıcılığı oranında zevke dönüşeceği vaadi, dünyanın belalı aşkını terk ettirmeli.
Aşk tek kişilik bir yolculuksa eğer, yeryüzünde kaldığımız sürece acı vermeye devam edeceği belli.
Ve eğer, kalbi sükûna erdirecek tek aşk O ise, ortak etmemeli aşka ötekini.
Tek kişilik yaşayıp aşkı, helezonik merdivenin önünde bir başına beklemeli.
Yüreğini kavrayacak “O” aşkın, aşığı bir gün en yukarı almasını dilemeli.
Ötekinin acıtıcı aşkı yerine kalbe inşirah verecek esintiler talep edilmeli.
Belki sadakate binaen açılır bir gün kapılar, ümidi kesmemeli.
handan güler
Aşk İki Kişiliktir
YanıtlaSilDeğişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Ataol Behramoğlu
iyi şair ...iyi şiir...lakin ben hala aşkın tek kişilik olduğunu düşünüyorum Ali bey:))
YanıtlaSil