2012 kıyametim ve yeniden doğuş




O aralar ruhum ile beynim dargındı; ne yaptıysa da bir yol bulamadı dilim, kalbim ve aklım arasında... Bu sefer, o da her ikisine birden küstü. Sessizliğin çınıltıları öyle bir hal almıştı ki, artık ne duyguların ne de mantığın varlığı hissediliyordu.

 İşte o belirsizlik anlarından sonra, kaça bölündüğü sayılamayan "ben"ler türedi. Kendim ve yine "kendim"den müteşekkil bu gürültülü kalabalıktan boğulmuş, canlı, heyecanlı ve bir o kadar da zevkli "kendim"ile takılmaya başlamıştım. Böyle de ne iyi oluyordu. Ne bir şey düşünmek ne de bir şeyler söylemek vardı.. Sadece akışta kendimi kaybetmek, boşluk zannedilen bir gerçeklikte kendimi bulmak ve varlıkta dengeyi hissetmek.. "Kendi" ritmimi yakalamak.. Kafa ve kalpten geçmek, boyutlar arası derinliklerde yol almak.. Tüm yargı ve kabullerden kopup, gelene rıza göstermek.. İstememek, beklememek... Buydu mutluluk... Zaten bilinmiyor muydu isteyebileceklerim, sevebileceklerim, bekleyebileceklerim? Ne gerek vardı tasasına düşmeye? Yeri ve zamanına, bırakayım bana benden daha yakın olan "O" karar versindi.. 

Ve öyle oldu. Bırakınca kendimi o boşluk zannettiğim kucağa, önce bir sarsılmak münasip görüldü; katran karası karanlıklarda, kaçmakla kalmak arasında... Tam da cümbüşlü bir seremoniden bir dokunuşla çekilivermek reva mıydı oysa? Onca renkten arda kalan siyah ve beyaza mahkum olmak.. Hiç olmazsa gri rengini katayım bu hülyaya derken; bembeyaz bir kağıda ilahi bir kalemden dökülen siyah bir mürekkep iziyle tanımadığım bir hayata yol almıştım bir anda... Hemen sonra iliklerimde hissettim mucizeyi. Ve yıllar öncesinde çocuk masumiyetiyle verilen, öğrenilmiş bir cevabın vücut bulduğunu farkedip "-sözümü tuttum baba!" tatminini yaşadım o an.. Peki bu soğuk, zevksiz ve bir o kadar da hesaplı alemin raconu; yaşadığım tevekkül hazzını unutturmuyor muydu her defasında? Yazık!..

Artık bu imtihanın zorluğuyla gündüzlerim gecelere mağlup; gözlerim tanıdığını sandığı dostlara hasret.. Varlığın içinde yokluğu bulan koca bir "ben" ile başbaşayım şimdi... Etrafımda bir zamanlar heybetle duran o dağlar nerede, nerede dinginliğine dalıp gittiğim mavi sular? "Yok" oluş bu olsa gerek ve "var" olmak bu, "ol"mayanların içinde yüreğinin ağına takılan... Soruyorum kendi kendime: "-öldün mü, kaldın mı?" Diye..  kaldığım yerden bambaşka bir ben ile doğrularak "Benim kıyametim yeniden doğmaktır" diye cevaplıyorum.

Farkındalığım dile geliyor sonra: "-Hayat öyle bir yolculuk ki kontrol ettiğini sanıyorsun birçok şeyi, olacaklara kendin yön verdiğin aldatmacasıyla bir gerçeklik yaratıyorsun kendince.. Oysa ki her an sana özel bir kurgu tasarlanıyor, aldığın her bir hayat dersi bir sonrakini şekillendiriyor. Her bir deneyim bir öncekini azımsatırken iç aleminde, ilahi senaryo kusursuz bir şekilde diğer sahneleri için ortamlar hazırlıyor. Ne mutlu o kişiye ki yönetmenin kendisine vereceği ne rol olursa olsun rolünü en güzel şekilde oynamaya çalışana ve ne mutlu o kişiye ki "niye bana bu rol verildi?" diye sorgulamadan haddini bilene.. "

Ve ardından duaya duruyorum taptaze bir yıl için: " Ey karanlıkların İlahı! Ey kalplere umut ışıltılarını serpen sonsuz hikmet sahibi! Bana müstehak gördüğün bu takvimde karanlıklarıma nurunu gönder, yüreğimi ısıt,  ayaklarım yere senin desteğinle basarken başım göğe senin aşkınla yükselsin. Haddimi aşmadan, ellerim kirlenmeden, yüzüm eğilmeden bana verilen rolü hakkıyla yerine getirmeyi diliyorum senden.."

fatma beyza baş


Yorum Gönder

Yorum Kuralları:

1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.

2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.

3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.

4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.