Kanuni ölmedi desem! O
canlı olarak görülebilir desem!
Gerekli
gereksiz bir sürü şeye üzülürken, ya da gereksiz şeyler için çaba sarfederken
bu dünyaya, aslında niçin geldiğimizi unutup sahilikten uzaklaşıyoruz. Bu
dünyaya gelme nedenimiz; öğrenmek,bilmeye çalışmak ve yüksek bilince varmak
olabilir mi? Neden olmasın?
Öğrenirken
dikkatimiz dağılsın diye bilumum hedeften uzaklaştırıcı uyaran konulmuş olamaz
mı yaşam alanlarımıza? Neden olmasın? Doğru uyaranları almak ,yanlışlara kayıtsız
kalmak zor olmasa niye varolacaktı ki bu meşakkatli dünya yolculuğu…
Bilim adamı
denince zihnimizde hep o meşhur resim canlanır çoğumuzun. Dilini muzipçe dışarı
çıkarmış saçı başı dağınık çılgın adam! Bilim adamlığının logosu gibi gelir
bana bu resim. Bazı ürünler ,kişiler, durumlar özelde bir mefhumu temsil
edecekken bir anda genel bir anlam yüklenilirler. Tıpkı kağıt peçetenin artık
Selpak’a dönüşmesi gibi..”Hey! Arkadaşım selpağın var mı?” Peki bu söyleme
yabancı olan var mı?
Velhasıl efendim
bu çılgın resimdeki dağınık gri saçlı şahsiyet Einstein, fıldır fıldır gözlerle
sanki “ben çözdüm, ben çözdüm ama size anlatamadan göçtüm” der gibi gelir bana
nedense! Einstein, Mevlana’nın o ünlü sözündeki duruma maruz kalmıştır bir
nevi… O anlatmıştır anlatmasına da, anlattıkları bu gündelik keşmekeşle meşgul
dünya sakinlerinin anladığı kadarıyla kalmıştır.
Einstein L=T
demiştir sayın okurlar. Yani demiştir ki; zaman, uzunluğa eşittir ve der ki; zaman bir ilizyondur! Einstein
zamanı uzaysallaştırmıştır ve zamanın 4.boyut olarak ele alınması gerektiğini
savunmuştur.
Buradan yola çıkarak şunu
savunmuştur; zaman, iki unsurla ilintilidir.HIZ ve KÜTLE ÇEKİMİ… Bir cisim
hızlandıkça ve çok büyük kütlelere sahip
cisimlerin civarında iken zaman yavaşlar.
Takdire şayan
bu Alman bilim adamını, nacizane bir de
ben tebrik ederken,bütün bu yıllar süren
çalışmalar sonucunda ancak 1900 lü yıllarda ulaşılmış bilgilere, kendi fikrimce
yeryüzündeki en entelektüel, en matematiksel, tüm bilgileri barındıran en büyük
ve en ilerilikçi kitap Kur’an-ı Kerim ‘de 1400 yıl önce değinildiğini belirtmek
isterim.
Nerede ve nasıl mı?Biraz
inceleyecek olursak;
Mekke döneminde indirilen ve 44 ayetten oluşan Mearic
Suresi’nin 4.ayeti der ki;
“Melekler ve Ruh, süresi elli bin yıl tutan bir günde ona yükselip çıkarlar. “
Yine Mekke döneminde 30 ayet
olarak indirilen Secde Suresi’nin 5.ayetinde der ki;
“Gökten yere kadar bütün işleri o düzenleyip yönetir, sonra bu işler, sizin hesabınıza göre bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir.”
“Gökten yere kadar bütün işleri o düzenleyip yönetir, sonra bu işler, sizin hesabınıza göre bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir.”
Bu ayetlerde
hızlı bir şekilde “yükselme” sırasında
zamanın daha yavaş akdığını,,bizim algıladığımız zamanın gerçektekinden çok
daha hızlı olduğunu açıkça belirtilmiştir.
Zamanın kütle
çekiminden etkilendiğine işaret eden ayet ise; büyük bir kısmının Mekke’de
indirilmiş olduğu sanılan 78 ayetten oluşan Hacc Sure’sinin 47. ayetidir;
“Bir de senden
acele azap istiyorlar. Elbette Allah sözünden caymaz. Bununla beraber Rabbinin
katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir. “
Bu ayeti iyice
irdelediğimizde “RABB KATI” nın çok büyük kütlesinden mütevellit, zamanın O’nun
katında yavaşladığı sonucunu çıkaramaz mıyız? Zira Kur’an ,sürekli Allah’ın
ululuğundan ve sonsuz muktediriyatından bahsetmemiş midir?
Şimdi tekrar
günümüze dönelim.
Efendim bilim
adamları hepimizin artık ezberlediği gibi diyorlar ki; ışığın da bir hızı
vardır ve bu hız;saniyede 300.000
km.dir.
Sonra gel
zaman git zaman Güneş’in ışınlarının 8 dakika geriden dünyamıza ulaştığını,
ardından foton denilen muazzam enerjiyi, ardından kuazar adını verdikleri en
yakını 3 milyar ışık yılından ötede yıldız görünümlü radyo dalgalarını, ardından
da güneşten sonra dünyamıza en yakın olan bir yıldızı keşfettiler.
Bu komşu
yıldıza ALFA CENTAURİ ismini verdiler. Bu Alfa kardeş biraz utangaç! Çünkü
sadece güney yarımküreden kendini gösteriyor bizlere ve ışığı bize tam 4,5 yıl
sonra ulaşıyor.
İşte geldik
zurnanın son deliğine! Alfa aslında bize
şunu anlatmaya çalışıyor olabilir:
”Zaman düz bir
çizgidir ve her şey bu andadır.”
Bunu çok basitçe şöyle
anlatabiliriz:
Bu Alfa kardeşin içinde yaşayan
varlıklardan bir tanesi meraka düşüp “ŞU ANDA” dünyamızı oradan izlemeye
kalkışsa ne görür sizce?
Bizim 4,5 yıl önceki halimizi
görür.
O halde işi biraz daha ileriye
götürelim mi?
“ŞU ANDA” siz bu yazıyı okurken
sizden yüzlerce ışık yılı ötedeki bir yerden meraklı bir varoluşçu ,dünyamızın Fransa’sına bakıyor olsa; Paris’in göbeğinde
bir giyotinli idamı izliyor olabilecektir, yahut bu yerden bir 200 yıl daha uzaktaki başka bir
yerden Avrupa bölgesinde Almanya’ya bakan başka bir meraklı, kuvvetle
muhtemel İmparator Şarlken’i
etrafındakilere emirler yağdırırken görecek, ya da aynı meraklı İstanbul’a
dikmişse gözünü, izlediği manzara Kanuni ile Hürrem’in saray bahçelerinde aşk-ı
muhabbeti olabilecektir. İyi ama Kanuni ölmemiş miydi?
Peki Alfa’daki
meraklı ile diğer uzak mekanlardaki meraklıların hepsi de bize “ŞU ANDA
“bakıyor ve fakat farklı zamanları görüyorlarsa aslında ölüm de zaman da bir
yanılsamadır diyemez miyiz?
Son olarak
bilim adamlarının şu iddiasını da görüşlerinize sunarak huzurunuzdan
ayrılıyorum.
“Uzayda ne
kadar uzağa gidersek zamanda da o kadar geriye gideriz”
Muhabbet ve Sevgiyle Kalın..
aybike tuba
Belkıs'ın tahtının Yemen'den Kudüs''e getirilmesinde ki hikmeti yazı içerisindeki zamana dair fikir ile açıklamak mümkün olabilir belki de..
YanıtlaSilBelkisin tahti da , 7 uyurlarinlarin 300 seneden fazla bir sure magarada uyuyakalmalari da bu yazi ile aciklanabilir diye dusunuyorum. Tesekkurler
YanıtlaSil