Bu soruyu, antik çağ'da sorsaydınız, size gülerlerdi... 21. yüzyılın ikinci on
yılında bilim merkezlerinde sorsaydınız, yine size gülerlerdi. Ama, mâzisi
bilimadamı ve düşünürlerle dolu güzel ülkemizde bu soru hâlen sorulabiliyor.
Sorulabiliyor, çünkü; sistematik olarak algıladığımız bir düşünce biçimine sahip değiliz. Alelusûl edindiğimiz kopya düşünce biçimleri arasındaki ilişkiyi de sorgulamış değiliz... Neden-sonuç ilişkilerini analiz eden bir kurgu inşa edemedik; tarihimizde var olan biçimleri de unuttuk. Bilgi'nin gelişim sürecine toplu ve analitik bir bakışla bakmayı alışkanlıklarımız arasına sokamadık. Ve sonrasında da geldiğimiz yerde ,"Matematik ve Felsefe arasında bir ilişki var mıdır?" diye sorabiliyoruz.
İlköğretim çağında başlayan ve ortaöğretim çağında da devam eden 'Her ders, diğerinden bağımsızdır' şeklindeki yanlış yargıya kapıldık, gidiyoruz...
Kitap okuyan bir Matematikçi ya da resim yapan bir Fizikçi, herhangi bir müzik enstrümanı çalan Tarihçi bizi hep şaşırttı... Hele Felsefe, ilgilenenin 'kafayı yediği' bir alan/ders olarak korku dolu saatler yaşattı hepimize, öğrencilik yıllarımızda...
Matematik, cebir problemlerinden, geometri'ye kadar her konusuyla kabuslarımız arasındaydı... Çözemeyeceğimiz soruların çokluğu, özgüvenimizi yerle bir ediyordu. Felsefeci, filozofların, akımların ve fikir kavgalarının, hatta anarşinin kulaklarından tutuyor burnumuza dayatıyordu; yazılı sorularının nasıl olacağına dair korku anaforları inşa ediyorduk. Hem Matematik'ten hem de Felsefe'den nefret etmemiz gerekiyordu ve biz de nefret ediyorduk... Ama nefretimiz hiçbir şeyi çözmedi; aksine çözemediğimiz şeyleri arttırdı.
Üniversite sınavı (ÖYS) öncesi tercih formlarımızı doldururken lise son sınıfta, Tarih Öğretmenim,"Bir de matematik Öğretmenliği yaz!" demişti bana... "Neden?" diye sormuştum, "Sana düşünmeyi öğretir!" diye cevap vermişti. "Ama ben düşünmeyi biliyorum!" diye itiraz etmiştim. "Sonra anlayacaksın!" demişti... Bir Tarih Öğretmeni'nin Matematik Öğretmenliği tavsiye etmesine şaşırmış, ama buna rağmen onu kırmamış, nasılsa gelmez diye tercih listemin son sırasına yazmıştım.
Yıllar sonra, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik Bölümü 3. sınıfta sınavlara hazırlandığım dönemde, soğuk ve donmuş Konya caddelerini turlarken, teorem ispatladığım küçücük bir anda Tarih Öğretmenimin ne demek istediğini anladım. Elimde herhangi bir not, kağıt yoktu ve sınava hazırlanırken yaptığım tek şey düşünmekti; teoremi düşünerek ispatlıyordum.
Bugün, karşımıza çıkan bir matematik sorusu, ister klasik tarzda ister test olarak sorulmuş olsun, tavrımız belli; hemen kağıt kalem aranıyor ve soruyu çözmeye yelteniyoruz ve dakikalarca uğraştıktan sonra soruyu çözebiliyor ya da o sorudan vazgeçiyoruz...Oysa yapmamız gereken ilk şey, soruyu okumak, algılamak, yorumlamak olmalıydı; sonra sadece sonuçları görmek için kalem-kağıt kullanmalıydık.
"Matematik ve Felsefe arasında bir ilişki var mıdır?" sorusuna vereceğimiz cevabı daha da netleştirmek için bir kaç şeyden daha söz etmemiz gerekecek. İnsanların sorunlarını fark etmeleri, onların o sorunları çözmek için gerekenlerin neler olduğunu düşünmelerine neden oldu ilk insandan bu yana. Ve insanlar sorunlarını çözmek için hep düşündüler. 21. yüzyılda da sorunlarımız var ve onları çözmek için yine düşünüyoruz... Bu sorunlar bazen beslenme ile ilgiliydi, bazen barınma ile... bazen de paylaşmak ve üremekle ilgili... Bazıları da köklerimizle ve evrenle ilgiliydi... birbirimize nasıl davranmamız gerektiği ile ilgiliydi...
Tarih, kendi kronolojik yapısıyla sorunları ve onların çözümlerini düşünen insanları anlatır... Bilgi henüz bu kadar çok dala ayrılmamışken, aynı insanlar sorunların hemen hepsi ile ilgilendiler, ilgilenmeye çalıştılar; hepsinin ortak özelliği düşünmeleriydi. Kimse onları ilgilendikleri alanlar dolayısıyla şucu -bucu diye ayırmadı. Ayırmadı, çünkü; gerek yoktu... sorun alanları bu kadar çok değildi ve çözüm alanları da bu çokluğa göre değildi...
Antik çağ filozoflarının matematikle ilgilendikleri gibi, tıpla, müzikle, doğayla ilgilenmeleri, sonraki yüzyılları da etkiledi. Aristo'nun Mantığı, Thales'in Geometrisi, Pythagoras'ın teoremleri vs... Meşşailer (Yürüyerek düşünen Müslüman filozoflar) İbn-i Sina, Farabi gibi matematikçileri ve felsefecileri hatırlatır bize... Ki; Batı medeniyetinin temelleri onların ürettiği bilgiye çok şey borçludur... Diyalektik Mantık'ın ünlü ismi Kant'da Meşşailer gibi, bir yürüyüş yolunda ve aynı saatlerde yürüyerek düşünürdü...
Descartes'in Tümevarım'a, Karmaşık Sayılar'a verdiği emeği, kimse inkâr edemeyeceği gibi onun Varoluşçuluğa katkısını da reddedemez... 19.yüzyılın sonuna doğru Felsefe ürettiği Matematik'in kendisini aştığını görerek kendi kabuğuna çekilmiş ve düşünce, evrilerek biçimler oluşturmuş, bilime dönüşerek somutlaşmıştır. Bugün de Felsefe, daha özgün yöntem ve tekniklerle bilim dallarında hayat sürmektedir...
Şimdi, Matematik, Felsefe'nin doğal bir sonucu ve bugün bizzat kendisidir, diyebilir miyiz? Teknoloji ve hayat'la ilgili sorunlarımızın çoğunu Matematik'le çözdüğümüzü biliyorken, başka bir şey söyleme cesaretine sahip olacağımızı sanmıyorum.
Ama bence sorulması gereken daha önemli bir soru var:
"Bundan sonra da Adana'dan bilim adamı ya da düşünür/filozof çıkar mı?"
Adana geriye doğru baktığımızda onlarca düşünce insanı çıkarmıştır bereketli topraklarından... Bu soruya cevap verebilecek öğrencilerin verdiği cevabın 'Evet!" olmasını umut ediyorum. Ve bunu kanıtlamalarını ülkem ve insanlık adına bekliyorum.
Sorulabiliyor, çünkü; sistematik olarak algıladığımız bir düşünce biçimine sahip değiliz. Alelusûl edindiğimiz kopya düşünce biçimleri arasındaki ilişkiyi de sorgulamış değiliz... Neden-sonuç ilişkilerini analiz eden bir kurgu inşa edemedik; tarihimizde var olan biçimleri de unuttuk. Bilgi'nin gelişim sürecine toplu ve analitik bir bakışla bakmayı alışkanlıklarımız arasına sokamadık. Ve sonrasında da geldiğimiz yerde ,"Matematik ve Felsefe arasında bir ilişki var mıdır?" diye sorabiliyoruz.
İlköğretim çağında başlayan ve ortaöğretim çağında da devam eden 'Her ders, diğerinden bağımsızdır' şeklindeki yanlış yargıya kapıldık, gidiyoruz...
Kitap okuyan bir Matematikçi ya da resim yapan bir Fizikçi, herhangi bir müzik enstrümanı çalan Tarihçi bizi hep şaşırttı... Hele Felsefe, ilgilenenin 'kafayı yediği' bir alan/ders olarak korku dolu saatler yaşattı hepimize, öğrencilik yıllarımızda...
Matematik, cebir problemlerinden, geometri'ye kadar her konusuyla kabuslarımız arasındaydı... Çözemeyeceğimiz soruların çokluğu, özgüvenimizi yerle bir ediyordu. Felsefeci, filozofların, akımların ve fikir kavgalarının, hatta anarşinin kulaklarından tutuyor burnumuza dayatıyordu; yazılı sorularının nasıl olacağına dair korku anaforları inşa ediyorduk. Hem Matematik'ten hem de Felsefe'den nefret etmemiz gerekiyordu ve biz de nefret ediyorduk... Ama nefretimiz hiçbir şeyi çözmedi; aksine çözemediğimiz şeyleri arttırdı.
Üniversite sınavı (ÖYS) öncesi tercih formlarımızı doldururken lise son sınıfta, Tarih Öğretmenim,"Bir de matematik Öğretmenliği yaz!" demişti bana... "Neden?" diye sormuştum, "Sana düşünmeyi öğretir!" diye cevap vermişti. "Ama ben düşünmeyi biliyorum!" diye itiraz etmiştim. "Sonra anlayacaksın!" demişti... Bir Tarih Öğretmeni'nin Matematik Öğretmenliği tavsiye etmesine şaşırmış, ama buna rağmen onu kırmamış, nasılsa gelmez diye tercih listemin son sırasına yazmıştım.
Yıllar sonra, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik Bölümü 3. sınıfta sınavlara hazırlandığım dönemde, soğuk ve donmuş Konya caddelerini turlarken, teorem ispatladığım küçücük bir anda Tarih Öğretmenimin ne demek istediğini anladım. Elimde herhangi bir not, kağıt yoktu ve sınava hazırlanırken yaptığım tek şey düşünmekti; teoremi düşünerek ispatlıyordum.
Bugün, karşımıza çıkan bir matematik sorusu, ister klasik tarzda ister test olarak sorulmuş olsun, tavrımız belli; hemen kağıt kalem aranıyor ve soruyu çözmeye yelteniyoruz ve dakikalarca uğraştıktan sonra soruyu çözebiliyor ya da o sorudan vazgeçiyoruz...Oysa yapmamız gereken ilk şey, soruyu okumak, algılamak, yorumlamak olmalıydı; sonra sadece sonuçları görmek için kalem-kağıt kullanmalıydık.
"Matematik ve Felsefe arasında bir ilişki var mıdır?" sorusuna vereceğimiz cevabı daha da netleştirmek için bir kaç şeyden daha söz etmemiz gerekecek. İnsanların sorunlarını fark etmeleri, onların o sorunları çözmek için gerekenlerin neler olduğunu düşünmelerine neden oldu ilk insandan bu yana. Ve insanlar sorunlarını çözmek için hep düşündüler. 21. yüzyılda da sorunlarımız var ve onları çözmek için yine düşünüyoruz... Bu sorunlar bazen beslenme ile ilgiliydi, bazen barınma ile... bazen de paylaşmak ve üremekle ilgili... Bazıları da köklerimizle ve evrenle ilgiliydi... birbirimize nasıl davranmamız gerektiği ile ilgiliydi...
Tarih, kendi kronolojik yapısıyla sorunları ve onların çözümlerini düşünen insanları anlatır... Bilgi henüz bu kadar çok dala ayrılmamışken, aynı insanlar sorunların hemen hepsi ile ilgilendiler, ilgilenmeye çalıştılar; hepsinin ortak özelliği düşünmeleriydi. Kimse onları ilgilendikleri alanlar dolayısıyla şucu -bucu diye ayırmadı. Ayırmadı, çünkü; gerek yoktu... sorun alanları bu kadar çok değildi ve çözüm alanları da bu çokluğa göre değildi...
Antik çağ filozoflarının matematikle ilgilendikleri gibi, tıpla, müzikle, doğayla ilgilenmeleri, sonraki yüzyılları da etkiledi. Aristo'nun Mantığı, Thales'in Geometrisi, Pythagoras'ın teoremleri vs... Meşşailer (Yürüyerek düşünen Müslüman filozoflar) İbn-i Sina, Farabi gibi matematikçileri ve felsefecileri hatırlatır bize... Ki; Batı medeniyetinin temelleri onların ürettiği bilgiye çok şey borçludur... Diyalektik Mantık'ın ünlü ismi Kant'da Meşşailer gibi, bir yürüyüş yolunda ve aynı saatlerde yürüyerek düşünürdü...
Descartes'in Tümevarım'a, Karmaşık Sayılar'a verdiği emeği, kimse inkâr edemeyeceği gibi onun Varoluşçuluğa katkısını da reddedemez... 19.yüzyılın sonuna doğru Felsefe ürettiği Matematik'in kendisini aştığını görerek kendi kabuğuna çekilmiş ve düşünce, evrilerek biçimler oluşturmuş, bilime dönüşerek somutlaşmıştır. Bugün de Felsefe, daha özgün yöntem ve tekniklerle bilim dallarında hayat sürmektedir...
Şimdi, Matematik, Felsefe'nin doğal bir sonucu ve bugün bizzat kendisidir, diyebilir miyiz? Teknoloji ve hayat'la ilgili sorunlarımızın çoğunu Matematik'le çözdüğümüzü biliyorken, başka bir şey söyleme cesaretine sahip olacağımızı sanmıyorum.
Ama bence sorulması gereken daha önemli bir soru var:
"Bundan sonra da Adana'dan bilim adamı ya da düşünür/filozof çıkar mı?"
Adana geriye doğru baktığımızda onlarca düşünce insanı çıkarmıştır bereketli topraklarından... Bu soruya cevap verebilecek öğrencilerin verdiği cevabın 'Evet!" olmasını umut ediyorum. Ve bunu kanıtlamalarını ülkem ve insanlık adına bekliyorum.
İlişki vardır. Felsefe de, matematik de varsayımlara dayanır. İkisi de doğruyu temsil etmek zorunda değildir. Varsayımların doğru olması durumundaki doğruları ifade ederler.
YanıtlaSil