Böyle
olmayacak.. darmadağın, karmakarışık. Evim gibi.. evim! Benimle yaşıt, yarı
yatalak bir arkadaşla paylaştığım bir ev. Gazetede ilanını görmüştüm. “ Kendime
ait üç oda bir salon evimi masrafları bölüşecek biri ile paylaşmak istiyorum.
Tercihen emekli..” bir hevesle kalkıp kapısını çaldım. Yorulmuştum
yalnızlıktan.
Pansiyonda
kalıyordum. Taşındım. Adı Salim. Salim Muhayyer. Malulen emekli. Öyküsü benden
acıklı. Benden acıklı demem, benim pespaye bir hayat sürmüş olmamdan., Kimi,
kimsesi kalmamış biri olmaklığım.
Abimi üç yıl önce kaybettim. Tek yakın
akrabam oydu. Yeğenlerim, falan var. Onlar da yakın akraba ama.. çocukluklarında
görmüştüm hepsi o. Ben de emekliyim. Salim özel şirketlerde üst düzey
yöneticilikler yapmış. Beş yıl önce, kendi deyimiyle, hayatının en büyük
hatasını yapmış, kırkından sonra.. genç biriyle gönül ilişkisi. Eşinden
ayrılmış. Ve o gençle evlenmiş. Sonra da kapı önüne bırakılmış. Teferruatlı
anlatmaktan imtina etti. Ben de üstelemedim. Boşandığı eşinden olan çocukları
da yüzüne bakmaz olmuşlar. Felç geçirmiş. Falan, filan.,. şimdi de ağır aksak
yürüyor. “Allahtan,” dediydi, “bu evi başkasının üzerine yapmamakla akıllılık
etmişim. Ahir ömrümde sokaklarda kalırdım.” Benimse hep sokaklarda geçti ömrüm.
Evlenmeyi beceremedim. Bir aile kurmayı beceremedim. Pansiyonlarda, otel
odalarında, kurum misafir hanelerinde geçirdim ömrümü. Bir yıldır da emekliyim.
Tekelden
emekliyim. Emekli olunca memlekete, Erzurum’a dönmeyi düşündüm. Dönmem için
gerekçe bulamadım. Kimim kimsem, hiçbir tanıdığım yoktu. Burada iyi-kötü
selamlaştığım birileri, arada bir tavla attığım arkadaşlarım vardı. Hem havası
da güzel. Gerçi buranın kış rüzgârları Erzurum’un soğuğunu aratmaz. Aratmaz ne
kelime.. aratır vallahi. Ayazda kalmış it gibi az titremedim Antalya’da.
BÖLÜM İKİ
“Duygu darlığı yaşayan
sanatçılar,
kahramanlarını en çok nefes nefese
bırakanlardır..
rahat nefes almayı bilmezler.”
Nietzsche
-I-
Yıl sanırım 1965
idi. Sık sık depremler oluyordu. Bahçelerde çadırlar kurulmuştu. Sanki bütün
mahalle “Nenenin –nine değil nene, biz hep nene, derdik- Bahçesi” dediğimiz
yerde çadır kurmuştu. Biz çocuklar için her şey kolaydı. Neşeliydi. Büyüklerin
yaşadığı zorluklar yüzlerinden anlaşılıyordu. Sonra birden bire evlerimize
taşınmıştık. Ne olmuştu? Kimden direktif alınmıştı? Bilmiyorum. Bir sabah
gözlerimi çadırda açmıştım. Şimdi yine evimizdeydik.
Babam “Otel
Palas” denen birinci sınıf otelin gündüz kâtibiydi. Yani bugünkü deyişle
söyleyecek olursak, resepsiyon sorumlusu gibi bir şey. Sonra da otelin müdürü
oldu. Dedem de otel sahiplerinin yanında çalışırmış. Kasabada hanları mı
varmış, ne. O hana bakarmış, dedem. Han sahipleri, dedemi ve ailesini de alarak
merkeze göçmüşler.
Babam ailenin
tek erkek çocuğuymuş. Üç halam vardı. Sadece adlarını duyduğum. Belki bir iki
kere de görmüşümdür. Çocukken uzaklardaydılar. Büyüdüm, şehir şehir dolaştım;
onlar hep uzaktaydı. Biz iki kardeştik. Başka da olmamış. Ölenler hariç. Üç
dört kardeşimiz, abim doğmadan önce ölmüşler. Kimi kızamıktan, kimi çiçekten,
kimi de nazardan.. derdi rahmetli anam. En çok da altı aylıkken ölen kızına
yanardı. Daha doğar doğmaz gülücükler yağdırıyormuş etrafına. O yüzden adını
Gülen koymuşlar.
“Nazardan gitti
benim Gülen kızım!” der dalar giderdi annem. Abim benden altı yaş büyüktü. Üç
yıl önce kalp krizinden öldü. Öğretmendi. Matematik öğretmeni. Bana matematiği
öğretemediği için gözleri açık gitti. Öyle demişti. Ölmeden birkaç ay önce
Erzurum’a gittiğimde. Evlerinin balkonunda oturmuş, çay içiyorduk. Öteden,
beriden konuşmuş; ortaokulda matematikçiden yediğim dayaklara gelmiştik.
Gülerek..
“Biliyor musun
Rıfat, ölürsem gözlerim açık gideceğim..” demişti. Ben de merakla: “Hayırdır
abi!”, diye sormuştum. Yüzüme bakmış, çocukluk zamanlardaki gibi, ensemden
tutup kendine çekmişti. Bir hoş olmuştum.
“La kerata,
matematiği herkese öğrettim, bir sana öğretemedim!”
Doğruydu. Bir
bana öğretememişti. Mahallede, okulda kim var kim yok matematiği zayıf olanlar,
onun kapısını çalardı. Bazen ilanlara rastlıyorum “feşmekan üniversitesi
matematik bölümü mezunundan özel kurs..” ne abimin ne de aileden başkasının
aklından bile geçmemişti öğrettiğine karşılık bir şeyler istemek. Ama yalandan
ne çıkar, ben aldım. Edebiyat ödevlerini yaptığım kişilerden birer paket samsun
cigarası isterdim. Lise’de. Hoş sigaraya daha küçük yaşta başladım. İlkokuldan
önce mahalle mektebinde, mahallenin bütün çocukları gibi, ben de mahallemizin
camisinde Kur’an’ı okumayı öğrenmeye gidiyordum. Bu günkü gibi yaz’a özgü bir
eylem değildi, Kur’an kursu. İlk mektepten önce, yaz kış medreseye, yani
mahallenin camisine gider; ilkokul başlayınca da yaz tatilinde devam ederdik.
Ben ilkokula yazıldığımda yarım içici de olsa sigaraya başlamıştım. Üç dört
arkadaş birleşir, bir paket üçüncü sigarası alır, sonra da kimsenin
göremeyeceği – kimse kim mi? Tanıdık,
tanımadık her büyük müdahale ederdi; biz yaştakilerin sigara içmesine. Orta
mektebi bitirinceye kadar da devam etti; bu tanıdık, tanımadık herkesin
müdahalesi.- bir yere gitmek için tren istasyonunu geçer, boklu dereyi aşardık.
Burada bir şehitlik vardı. Şehitliğin hemen ilerisinde, iki tepenin arasında oturur,
o bir paket üçüncü sigarayı peşi peşine ekleyerek, içerdik. Hiç üşenmezdik. Az
dayak yemedim bu sigara konusunda. Hem evden, hem mahalleden, hem okuduğum
okullardan.. abim hiç içmedi. Kalp krizi geçirmesi gereken bendim, benim.. ama
işte. O sigara içmedi.. ben içtim. Benim bir ailem olmadı. Onun oldu.
O ailenin en
munisiydi. Çalışkanıydı. Hiçbir işten kaytarmazdı. Abimin tersi bendim. Abim
hayatı boyunca hiçbir kuraldışı şey yapmadı. Bense, daha ilkokul ikinci sınıfta
çantasından sigara çıkan kişiydim. Öğretmenimiz adeta şok geçiriyordu.
İnanamadı. Abimden ötürü inanamadı. Abimin de ilkokul öğretmeniydi. Bir sigara
paketine bir bana bakıp bakıp durdu. O Alp denen itin –ilkokuldaki
arkadaşlarımdan biri- boya kalemleri mi ne, kaybolmuştu. Bütün sınıfı aradı
öğretmenimiz. Aradığı kimseden çıkmadı; ama benim çantamdan yarım paket üçüncü
sigarası çıkmıştı. Öldüyse Allah rahmet etsin, yaşıyorsa selametlik versin
diyelim, şaşırmış kalmıştı öğretmenimiz. Diğer çocukların görmemesi için ne
yapacağını bilmez haldeydi. Bütün çabasına karşın sınıfın birçoğu görmüş olsa
da, paketi tekrar yerine koymuş, şaşkınlıktan tiz bir sesle haykırmıştı;
“Nasıl?
Nasıl!” hem haykırıyor hem de
şakaklarımdaki tüylere yapışmış çektikçe çekiyordu. Benim değil, demiştim.
Oteldeki Nusret Abi’nin, içmesin diye aldım.. türlü şeyler söylesem de,
inanmadılar. Ağzımı kokladılar. Kokmazdı. Kokmazdı, çünkü; cumartesi günü Nazmi
ile içmiştik. Aradan iki gün geçmişti. Paketi bitirememiştik. Yine şehitliğe
gitmiştik içmek için. Uzaktan, çok uzaktan seçilir-seçilmez birilerini görüp
var gücümüzle kaçmıştık. Sigarayı nereye saklayacağımı bilememiştim. En
güvenilir yer olarak okul çantamın –deri üç gözlü, bazen eski filmlerde
doktorların elinde olur- küçük iç gözünü görmüş, oraya koymuştum. Boya kalemlerinin
konulduğu yerdi, orası. O sersem, boya kalemlerini evde unutmamış olsaydı –
evet, sonradan sınıftan özür diledi, meğer evde unutmuş- genel bir arama
yapılmaz, benim de sigara foyam ortaya çıkmazdı. Evde gözetlenir olmuştum
artık. Abim her an peşimdeydi. Ulan sigara, neler çektim senin yüzünden!
***
*** ***
Bir günlük
tutmuş olmayı ne çok isterdim. Taa ilk mektepte niyetlenmiş, kah çizgili, kah
çizgisiz kaç defteri bu niyeti gerçekleştirmek için zayi etmiştim. Buna
bitirdiğim yüksek okul da dahil. Belleğime olan güvenim boşunaymış. Nasıl da
her şey bölük pörçük. Belli bir düzen
içinde gitmeye çalışıyorum, olmuyor. Oysa kağıt üzerinde planım ne kadar da
basit. Önce çocukluğumdan aklımda kalanlar. İlk mektebe kadar olanları
anlatacağım. Sonra ilk mektep. Sonra orta, sonra lise, sonra yüksek okul, sonra
memuriyet, sonra da emeklilik günlerim. Böylece kendime vermiş olduğum sözü,
yerine getirmiş olacaktım güya. Ama ne bugünüm rahat bırakıyor, ne dünüm.
Yorum Gönder
Yorum Kuralları:
1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.
2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.
3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.
4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.