Çocukluk günlerinin hep kendine ait bir lezzeti ve her
hatırlandığında burnumuzun direğini sızlatan tuhaf bir kokusu vardır. Çocukluk
günleri herkes için biraz da yokluk ve mahrumiyettir aslında. Büyüdükçe, uzak
bir hatıra kalır küçük ailenizle yaşadıklarınız. Babanız işten çıkarılmıştır ve
başı öne eğik bir biçimde kapıdan içeri girer. Siz hissedersiniz bir şeyler
olmuştur. Evi geçindirebilmek için çeşitli arayışlarınız olur.
“Boza yapıp satalım
düşüncesi kimindi bilmiyorum. Bu düşünce de heyecan ve neşeyle karşılandı.
Dışarısı soğuk ve sessizdi. İçimi bir sıkıntı
kapladı. Kimsenin, bizim gibi iki çocuğa güvenip boza almayacağını, sokaklarda
yapayalnız dolaşıp duracağımızı düşündüm.”
Abi kardeş ne güzel
yaşayıp giderken, bir gün kardeşinizin olacağı haberini alırsınız. Karnınıza
ağrılar girer. Anne ve babanız size bir rakip mi getireceklerdir. Küçük bir
kardeş nasıl biridir ve kime benzemektedir. Babanız annenizi hastaneye götürür
ve sizin için de beklemelerin sona ermesine sayılı saatler kalmıştır. Evinize
yeni biri gelecektir.
“Teyzem, “Bakın
anneniz işte orada!” diyor. Kalbim çarpıyor. Gösterdiği yere bakıyoruz,
yukarıya. Annem pencerede, bize el sallıyor. Gülüyor. Mavi elbise giymiş.
Biraz sonra kucağında kardeşimle geliyor.
Eğilip onu bize gösteriyor. Ağabeyim ve ben bakıyoruz. “Daha küçücük, kuş
kadar,” diyor annem. Ağabeyimin konuşmasını bekliyorum. Konuşmuyor. Teyzemin
elindeki çantalardan birini alıyor.
Bir çantada ben alıyorum. Yürürken dizlerim
çantaya vuruyor.”
Çocukta olsan arada korkuyorsun.
Ölmekten, ya da onların ölmesinden korkmak… geceleri başını yastığa koyduğunda
bu evin içerisindekileri düşünüp yalnız kalmak seni ürpertiyor.
“Ağabeyim uyuyor.
Kardeşim uyuyor. Ben uyumuyorum. Annem ve babam ölecek mi diye düşünüyorum.
Uyumuyorum.
…
Babam annemin yanına gitti. İki elini
omuzlarına koydu. Sonra başını kendisine bastırdı.
Onlara baktım. Onlara baktım ve ilk kez
ikisinin de bir gün öleceğini düşündüm.”
Büyüdükçe aşkın gücü
dolaşıyor damarlarında. Sinema perdesinde güzel bir kadın görsen kafan
karışıyor ve günlerce onu düşünüyorsun.
“Annen yağmurda
sırılsıklam ıslanmış eve döndüğünde, “Bu senin Selma Güneri’den sonraki en
büyük aşkın galiba,” demişti. Beş yaşındayken seyrettiğin bir filmde âşık
olmuştun Selma Güneri’ye. Zorla, zengin ve yaşlı bir adamla evlendirmişlerdi
onu. Çok üzülmüştün ve âşık olmuştun. Bu üzüntüyle başka ne yapacağını
bilmiyordun.”
Sonra başka kızlar da
girdi hayatına. Getirip annenle tanıştırdın.
“Nihan, arada sırada
odadan çıkmamı, anneme ve kardeşime görünmemi istedi.
Ona en son yazdığım şiiri gösterdim. “Ne çoğu
da çürüdü gitti koyu mavi derinliklerde” dizesine takıldı. “Neden çürüdüğümü
düşünüyorsun?” diye sordu. Kederlendi. Onu neşelendirmek için akla karayı
seçtim. Yağmur başlayınca neşesi yerine geldi.”
Ne öğrendiysen hep
abinden öğrendin. Onun söyledikleri hep tavsiye niteliğindeydi. Bazen abin bir
filozof mu diye de düşünürdün. Seninle oynayan ve senden yaşça, boyca ve kiloca
büyük bu kişi neden bu kadar akıllıydı.
“Uyuyalım,” dedi
ağabeyim, “böylece saatler yokuş aşağı yuvarlanır, bir bakmışız akşam olmuş.”
Her durumda ve her
anda ağlamak bir kaçıştır çocuk için. Rahatlamaktır ya da istediğinin yerine
getirilmesi için de bir tuzaktır. Ağlamayı severdin. Ağlamak anlamayı da kolaylaştırıyor
bir bakıma.
“O zaman ben ağlamaya
başlıyorum. Dikiş makinesinin durduğu odaya koşuyorum. Kapıyı kapatıyorum.
Aynanın karşısında ağlıyorum. Ağzım çarpılıyor. Burnum akıyor. Gözlerim
kıpkırmızı oluyor”
…
“Pencereden dışarı bakıyorum. Kedi görünce
ağlıyorum Ağabeyim. “Çoktan yemiştir onu kediler” dedi. Benim suçlu olduğumu
söyledi.
Kalbim acıyor”
Büyüdükçe aramızdaki
en kısa mesafeler daha da uzaklaşıyor. Kopuyoruz birbirimizden. Sonra her bir
araya geldiğimizde o çocukluk günlerine dönüyoruz. Yenilen yemekler, yapılan
yaramazlıklar, söylenilen masum yalanlar ve akvaryumdaki balıklar.
“Önündeki bahçede yaz
geceleri ailecek izlediğimiz filmleri, yediğimiz salatalıkları, domatesleri
kardeşim hatırlamıyor, ağabeyim çok iyi hatırlıyordu. Apartmanın duvarına perde
kurulur, minderini alan gelirdi.”
Karpuz Kabuğundan
Gemiler yapıp bizlerin belleğine yol aldıran yönetmen, şu dünyada tek bir
isteğin nedir denilse “çocukluğuma dönmek derim” demişti. Belki de herkesin en
başta gelen isteklerinden biridir bu.
Ahh! Çocukluk günleri
Ahh!
*Yazar: Barış BIÇAKÇI
İletişim yayınları
adnan söylemez
Yorum Gönder
Yorum Kuralları:
1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.
2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.
3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.
4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.