"Biz sözün yumrulaştığı yerde sözü fark edenleriz"
Söz
gittiği yere kadar bir sürü iz bırakır peşinde. Bu izlerle söz’ün ne
tıynette olduğunu anlarız. Söz’ün anlattığı her ne varsa, o kendi
izlerinin bıraktığı küçük anlam kovuklarında tek tek saklıdır. Biz
insanlar ardından gittiğimiz sözün, bıraktığı izleri izleriz. O küçük
anlam kovuklarında gizli-açık bırakılmış ne kadar iz varsa, gücümüz
nispetince onları alır inceler, sever ya da onlardan nefret ederiz;
başka seçenek yoktur. Çünkü; o izler bizi sözün gittiği yere götürür.
Hiçbir
söz kendi izlerinin gittiği yerden başka bir yere gidemez. İzlerini
sevdiğimiz sözün gittiği yeri de severiz; izlerinden nefret ettiğimiz
sözün gittiği yerden de nefret ederiz. Biz insanız, söze itibar eder;
sözü yereriz. Bu sebeplerle söz gittiği yere gitmeden önce çıktığı yer’i
târif eder. Bizler de sözü her iki yönde tâkibeder, sözü duyduğumuz
anda, tam orada, orta yerde durur; kendini târif ettiği şekilde onu
tartar, onun izlerinden hareketle iz yolunda hem ileriye hem geriye
bakarız. Sonra hiçbir ayrım gözetmeden sözün gittiği yere dair
duygularımızı sözün çıktığı yere de sarf ederiz.
Söz’ün
gittiği yer çıktığı yerle aynıdır. Zirâ her söz sahibine döner. Söz’ün
gittiği yeri seviyorsanız, sözün çıktığı yeri de seversiniz; özünde
sevdiğiniz sözü sarf edendir. Söz’ün gittiği yerden nefret ediyorsanız,
sözün çıktığı yerden de nefret edersiniz; özünde nefret ettiğiniz sözü
sarf edendir.
Söz
söyleyene dönecekse söyleyen kendi sözlerinin izlerinde saklar
kendisini. Devrini tamamlayan her söz, devir döngüsünün her yerine
sahibinin nefsini ve bildikleriyle nefsinin ilişkisini gizler. Bıraktığı
izleri nefsiyle zekâsının, nefsiyle irâdesinin, nefsiyle aklının
girdiği it dalaşlarının rengine boyar. Söyleyen, bildikleriyle söze
yansıyan samimiyetini, riyâkârlığını ve o güne dek elde ettiği her ne
varsa bir tek anda kesif bir birleşmeyle birer yumru bırakır iz yolunda.
İşte o yumru anında sözün gittiği yeri fark ederiz. Söyleyeni fark
ederiz. Biz sözün yumrulaştığı yerde sözü fark edenleriz. Söz çirkinse
yumrulaştığı yerde sahibine göre kendisine ihanet eder; söz güzelse
yumrulaştığı yerde sahibine göre kendisine iyilik verir.
Yumrulaştığı
yerde söz, sahibinin her şeyini insanlara anlatır olmuştur. Çirkin sözü
sarf edenin sakladığı her çirkin niyet yumrulaştığı yerde sözün
cemâlinde ayân beyân olur. Bu hâlde söz bıraktığı izleri kapkara bir
necâsetle sahibinin yüzüne savurur; sahibine göre ihânet etmiştir. Ama
sözün özüne göre söz, vâzifesini yapmış, özüne dönmüştür. Çıktığı yere
avdet etmiştir. İhânet eden söz değil, sözün özüne vâkıf olmayan
söyleyendir. O söze ihânet etmiştir; sözün gücüne hakaret etmiştir.
Kendi sırlarını çirkinleştirdiği söze yüklediği için kendisine ihanet
eden söz değil kendisidir. Çirkin söz, iyi sözden daha tez yumrulaşır ve
duyulur; çirkin sözün ömrü nihayetsiz sonradaki cehenneme uzandığı gibi
nihayetli öncede çirkin iblis’e kadar uzanır. Uzandığı yerden beslenip
büyüyerek çıktığı yere döner. Bıraktığı izlerin tümünde kötülükleri
büyütür; kötülüklere giden yolu güzel gösterir.
Güzel
söz yumrulaştığı yerde, sahibine göre de duyana göre de sahibine iyilik
verir. Güzel sözün ömrü nihayetsiz sonradaki cennete kadar uzandığı
gibi nihayetsiz öncede kendisini yaratan güzel Allah’a kadar uzanır.
Güzel sözün çıktığı yerden sonra bıraktığı izlerin tümü saklı durdukları
anlam kovuklarında parıldar. Her pırıltı, çirkin sözden üreyen
kötülükleri görünür hâle getirir. Çirkinliğin devleştiği yerde
güzelliğin var olduğunu hatırlatır.
Bizler
söze itibar edenleriz. Bizler sözlerimizle felâketimizi hazırladığımız
gibi sözlerimizle cehâletimize son verenleriz. Söz bizler içindir. Sözü
özünden öğrendiğimizde özü sözümüzle söyleriz. Sözü özünden çalandan
öğrendiğimizde, hırsızın özünü söyleriz. Bizler ya Allah’ın söze
yüklediği özü okur, tekrar eder ya da iblis’in çaldığı özü söze yükler,
tekrar ederiz. Ama pek bilmeyiz; söz’ün gittiği yer, çıktığı yerle
aynıdır; söz özüne döner.
Söz
çıktığı yere devrini tamamlayıp döndüğünde boynumuza asılır. Hayra
dönüşen her parıltısında güzel söz, başlattığı güzelliklerin
tohumlarıyla diğer güzel sözleri doğurur, bizleri nihayetsiz sonraya
kadar güzelliklerle besler. Şerre dönüşen her söz kendi karanlığını
serper bıraktığı izlere, bizleri nihayetsiz sonraya kadar kötülüklerle
besler.
Her
an söz sarf ederiz; sarf ettiğimiz her söz bizden içeriye gittiği gibi
bizden dışarıya gider. Biz bizden çıkan sözün dışımıza doğru gidişinden
sorumlu olduğumuz gibi, içimize gidişinden de sorumluyuz. Dışımıza giden
söz tekrar bize dönene dek her ne yaptıysa biz ondan ötürü mükellefiz;
içimize giden her söz içimizdeki diğer sözleri tetikleyip bize dönene
kadar ne yaptıysa biz ondan ötürü de mükellefiz. İçimize giden her söz
dışımıza giden her sözden daha güçlüdür. Biliriz ki; dışımıza giden her
söz içimize giden binlerce sözden peydahlanmıştır. Söz önce içimize
gitmeseydi, içimizdeki nefsimizle nefsimizin ve iblis’in fısıltılarıyla
beslenemez, besili bir halde dışımıza çıkmaya cesâret edemezdi.
Söz,
tövbe sözüne muhtaçtır; diğer sözlerin sözlere muhtaç olması gibi. Her
söz alıp götürdüğü özü diğer sözlerle süsleyerek benimsetir. Eskilerin
yenilere bıraktığı da sadece sözdür. İnsanın yapıp ettiği her şey de
işte bu sebeple hep ve daima sözdür. Dua sözdür, küfür sözdür. Düşünce
sözdür, iman sözdür. Söz başka bir sebeple değil, kainât’ın özü söz
olduğu için çıktığı yere döner. Lâkin sözün saptığı yer kainât’ın özüne
giden yolu göstermez. Çirkin söz kainatın özüne değil nefsinin ve
iblis’in kölesi olan insana döner. Güzel söz bu güzelliğin gideceği her
yere döneceği halde sahibine döndüğü yerde sahibini güzelliklerin içine
götürür.
İnsan
güzel söz ile çirkin sözün bir arada durduğu tek mekândır; tek
zamandır. Çirkin sözleri artmış olanın karanlığından kurtulması tövbe
iledir. Çirkin sözün silineceği tek kâide tövbe kaidesidir.
“Çirkinlikten arındıramadığımız sözlerimizle biz, güzel sözün gideceği
yerlere götürülmeyecek kadar kirliyiz”, dedirtir iblis. Bizi çirkin
sözde mahpus bırakan İblis’e diyeceğimiz söz çirkin sözden uzakta
duracağımız sözdür. Bize bildirilen en güzel sözdür. Allah’ın güzel
sözüdür. Onu hep söyleyeceğiz, söylemekte tereddüt etmeyeceğiz.
Bileceğiz ki; sözün en güzeline dayanmayan söz çirkinleşmekten
kurtulamayacaktır. Şimdi sözün en güzelinden beslenen sözümüzü, aydınlık
bir zirvede güzel sözün en güzel serüveninde bıraktığı izlere tekrar
tutturacağız ve susacağız.
“Kim
iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa
aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir." ( Fussilet 46)
“Onlar
ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler
istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır” (Mümtehine 8)
“Andolsun,
insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz.
Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız . Üstelik, biri insanın sağ
tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de alıp
kaydetmektedir. İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında gözetleyen
hazır bir melek bulunmasın” (Kâf 16,17,18)
(Allah,
şöyle der:) “Atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep
engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri. Allah ile beraber, başka bir
ilâh edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!” Arkadaşı (olan
şeytan) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin
bir sapıklık içinde idi. Allah, şöyle der: “Benim huzurumda çekişmeyin.
Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size önceden yaptım. Benim katımda söz
değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim.” (Kâf 24,25,26,27,28,29)
alper selçuk
Yorum Gönder
Yorum Kuralları:
1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.
2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.
3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.
4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.