"Dünyada
para belirli ellerdedir, bu paranın halkın, Anadolu insanının eline geçmesi ile
bazı kıskançlıklar yaşandı.” Dursun Uyar, Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı
SS
Propaganda Bakanlığı’nın sinema filmlerinin klasik Alman karakterine uygun,
kaba, incelikten yoksun doğrudan hedefe yönelen formunu 21. Yüzyılın çağdaş
kalıplarında yeniden görmek gerçekten şaşırtıcıydı. Anlaşılan Almanlar hiç
değişmeyecek. ‘Takiye, Allah yolunda’ filminin o karanlık şeritlerini izlerken
mağlup ve mağdur bir Fransız olmadığımızı, aslında hiçbirimizin SS
panzerlerinin çıkardığı homurtulardan ürkecek kadar sinmiş de olmadığını modern
neo-nazilere yüz yüze anlatmak isterdim.
Ve bir
de Doğan Medya’nın dillere yapıştırdığı ‘Takiye’ denen şeyin aslının ‘Takiyye’
olduğunu, Takiyye’nin de ikiyüzlülük/dolandırıcılık demek olmadığını, aksine
din ve vicdan özgürlüğünün bulunmadığı yerlerde din’in ve vicdânî kanaatlerin
saklanması demek olduğunu, komik duruma düşmemek için bilmeleri gerektiğini
söylerdim.
Filmin
jeneriğinde, bir Türk-Alman yapımından daha çok, Alman Hükümeti’nin Türk
Hükümeti’ne karşı organize ettiği aşağılayıcı, küçük düşürücü kirli ve çirkin
bir propagandanın detaylarını gördüm. Filmin senaristi internet taramalarında
ilk adı olmadan karşılaştığım Kadir Sözen.
Filmin
jeneriği Kadir Sözen’in ilk adını 'Levin' olarak veriyor. Levin, renk,boya
anlamında bir erkek ismi güya, Gaziantep’te böyle bir isim kullanılmakta mıdır
bilmiyorum; Levin çoğunlukla ecnebi isimlerin özellikle Almanların soy kütüğüne
denk düşüyor. 'Levin' ilk anda Almanların yenilerde görülmeye başlanan
asimilasyon tekniklerinden biri olan ‘Alman ek adı’ olarak takıldı aklıma;
ancak yanılıyor olabilirim, diyerek bu hususta aklıma takılan soruyu bir kenara
koymak istedim.
Komplo
senaryolarını unutup safça filmi izledikten sonra bir Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşının böyle bir filmin senaryosunu yazmış olduğu gerçeğiyle karşılaşınca
büyük bir şaşkınlık yaşadım. Levin Kadir, senaryosunu hazırlarken Tevfik Beşer
ve Gordon Code’den yardım almış. Gordon Code’nin kimliği hakkında hiçbir
bilgiye sahip olmamakla birlikte bu kimliğin Alman devleti ile sıkı işbirliği
içinde olduğunu düşünmeden edemedim.
Levin
Kadir’le ilgili birkaç taramadan sonra bulduklarım daha fazla şaşırttı. 1964
yılında Gaziantep'te doğan Kadir Sözen orta öğrenimini 1986 yılında Almanya'da
tamamlamış. 1991'de Köln İktisadi Bilimler Akademisinden mezun olduktan sonra
gazetecilik yapmış ve senaryolar yazmış; 1991'de kendi adına Hasret Film'i
kurup ARD ve ZDF televizyon kurumları adına çalışmış. Sonra da sinema da
kendince sıkı adımlar atmış, yönetmenlik yaptığı filmler Türkiye’deki
festivallerde ödüller almış.
Teknik
şüphe buraya kadar zihinsel kadranları hareketlendirmiyor. Fakat filmin
teşvikçilerinden ve proje ortaklarından 1991 yılında kurulan Kuzey Ren
Vestfalya Film Vakfı (Filmstiftung NRW) , FFF Bayern, WDR ile Levin’in iş
yaptığı ZDF ve RTL gibi medya şirketlerinde Devlet Medya Enstitüsü (LFM)’nün
hissedar olduğunu görünce kirli propagandanın Alman Hükümeti’nce organize
edildiğini, Levin Kadir’in de bu projede bilerek ve isteyerek görev aldığına
kanaat getirdim.
Filmin
proje ortaklarından Alman WDR Televizyonu, 24 Mayıs 2004 günü Türkiye saati ile
23.3o' da yaptığı 45 dakikalık yayında bütün AK Parti ile Yimpaş arasında bir
işbirliği varmış gibi göstermiş.
Die
Welt ile Doğan Medya arasındaki sıkı işbirliğinin, Alamancı Türkler ile
Türkiye’de yaşayan olağan şüphecileri senaryonun kıskaçları arasında sıkışmak
üzere hazırladığını fark etmek hiç de şaşırtıcı gelmedi. Takiye filmi 2010 Mayıs’ında
vizyona girdiğine göre hazırlanan psikolojik altyapıya değinmek kaçınılmaz
oluyor. Dedektifliğe devam:
26 Ekim
2006 tarihli habere göre Die Welt, Nakşibendi tarikatıyla YİMPAŞ arasındaki
ilişkiye dikkat çekmiş, Die Welt, Boris Kalnoky tarafından kaleme alınan
haberde YİMPAŞ tarafından toplanan paraların AK Parti' nin seçim kampanyasında
harcandığını, Almanya'dan çantalarla götürülen paranın AK Parti' ye
ulaştırıldığı belirtilmiş. Yani, Yimpaş Holding İslamistleri finanse
ediyormuş.
Elbette,
biraz sonra İslamistler, teröristlere de dönüşecek ve AK Parti teröristlerle
işbirliği yapan bir hükümet olarak suçlanacak. Tıpkı Mavi Marmara katliamını
yapan İsrail’in, ana organizatör İHH’ yı terörist örgüt olarak lanse edip AK
Parti Hükümeti’nin teröristlerle işbirliği içerisinde göstermesi gibi değil mi?
MOSSAD ile BND arasındaki sıkı işbirliği, İsrail’in 2006’da Almanların
kullandığı manipülasyon tekniğini ödünç almasına yardım etmiş görünüyor.
Kirli
Propaganda’nın temellerini sorgulayacaksak detaylara ihtiyacımız olacak. Doğan
Medya’nın kanalı CNN Türk,’ün 01 Kasım 2006’da yayınladığı bir haber -öyküyü
özetleyeceği gerekçesiyle uzun bir alıntı yapacağım-:
“Yimpaş
Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar'la ilgili tartışmalarda top Türkiye'de. Bu
tespiti Yimpaş ile ilgili soruşturma yapan ve yakalama kararı çıkarttıran
Almanya'nın Mannheim Savcılığı yaptı. Savcılığın Yimpaş mağdurlarınının
başvurusu üzerine verdiği yazılı yanıtta Dursun Uyar'ın halen uluslararası
düzeyde arandığı da yer aldı. Almanya adli makamlarına göre İnterpol tarafından
aranan Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar'ın yakalanması için Türkiye
harekete geçmeli. Almanya Mannheim Savcılığı Yimpaş mağdurlarının başvurusu
üzerine Uyar'ın iadesi konusunda Almanya'nın üzerine düşeni yaptığını bildirdi.
Yimpaş mağdurları adına avukat Ümit Akça, Almanya Mannheım Savcılığı'na
Türkiye'den soruşturmaya ilişkin cevap gelip gelmediğini sordu. Savcılığın 31
Ekim tarihli yanıtında Türkiye ile yapılan temaslar anlatıldı. Savcılığa göre
Dursun Uyar'ın Türkiye'de gözaltına alınabilmesi için mutlaka Türkiye'de
soruşturma açılması gerektiği Almanya'ya bildirildi. Savcılık yazısında 8 Şubat
2005 tarihli uluslararası arama kararının halen devam ettiği de yer aldı.
Almanya'nın gönderdiği yakalama emri Türkiye'ye ulaştıktan sonra Adalet
Bakanlığı Uyar'la ilgili tüm suç dosyalarını istemişti. Türkiye'ye göre
Almanya'da işlediği suçlardan soruşturma açılabilmesi için bu şart ve eğer
Almanya dosyaları gönderirse Uyar ancak o zaman gerekirse gözaltına alınacak ve
yine gerek görülürse Türkiye'de yargılanacak.”
Die
Welt enformasyonunu kesin bilgi olarak algılayan ve Hükümet’in Dursun Uyar’ı
koruduğunu imâ eden CNN Türk soruyor:
“Nasıl
bu kadar rahat hareket ediyor? Yimpaş ve Kombassan gibi 'İslami Holding' olarak
tanımlanan şirketlerden paralarını geri alamayan gurbetçi Türkler,
şikâyetlerini hemen her platformda, özellikle de Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın Almanya'daki programlarında sık sık dile getirdiler, ancak
bekledikleri yanıtı alamadılar. Türkiye'nin gündeminde Yimpaş Holding Yönetim
Kurulu Başkanı Dursun Uyar'ın AK Parti Yozgat milletvekili İlyas Arslan'ın
cenazesinde bakanlarla yan yana çekilmiş görüntüleri var. Görüntü akıllara,
Almanya'da hakkında yapılan suç duyuruları nedeniyle Interpol'den çıkan acil
yakalama belgesi olduğu halde, Uyar'ın Türkiye'de nasıl olup da bu kadar rahat
hareket edebildiği sorusunu getiriyor.“
Emniyet
Genel Müdürlüğü'nün bu soruya yanıtı net:
"Almanya'dan
gönderilen arama kararının gerekçesinde, Uyar'ın Türkiye'de tutuklanmasına
temel oluşturacak bir neden yok." Emniyet Sözcüsü İsmail Çalışkan 27
Ekimde yaptığı açıklamada, "Difüzyon belgesi geldi, Adalet Bakanlığı'na
bildirdik. Kendi vatandaşımızı gerekçesi belli olmayan bir suçtan dolayı
vermeyiz, kendimiz yargılayalım, dedik; bunu kabul etmeyen Almanya' dosyaları
Türk tarafına vermedi, difüzyon belgesi ile Türkiye'ye gönderilen gerekçe
tutuklamayı gerektirmiyor.” diyor.
Şimdi teknik
şüphemizden teknik gerçeğe doğru salınalım. 1982 yılında kurulan ve 2002’deki
AK Parti iktidarına kadar geçen 20 yıllık sürede yarım düzineye yakın iktidarla
çalışan ve Almanya’da Alman Hükümetleri’nin izni ile para toplayan Yimpaş,
Almanlar için neden sorun oldu ve Almanlar AK Parti iktidarlarını neden
teröristlerle işbirliği içinde gösterdi?
1997-2001
yılları arasında yaşanan ekonomik sıkıntıların, o güne dek dağıtılan kâr
paylarını olumsuz etkilediği dönemde ortakların birdenbire paralarını istemesiyle
başlayan kriz, Alamancı Türklerin milyarlarca Mark’ı/Euro’yu Türkiye’ye
göndermelerinden rahatsız olan Alman Hükümeti’nin aradığı büyük bir fırsattı.
Elbette bu büyük fırsat kendiliğinden doğmadı, istihbarat servislerinin ses
geçirmeyen odalarında özellikle çift rahimde döllendi ve özel bakımla Dünya’ya
getirildi.
Yimpaş
Yetkililerinin 22 Nisan 2005 tarih ve 13 No’lu TBMM Dilekçe Komisyonu Genel
Kurulu Kararı’na yansıyan savunmaları bu özel bakımın teknik detaylarını
anlatmaya yetecektir. 28 Şubat 1997 tarihinin Yimpaş ve benzeri Yeşil(!)
Sermaye Şirketlerinin kan kusmaya başladığı bir dönemin başlangıcı olduğunu
bilmeyen yoktur sanırım. Ancak senaryonun daha iyi anlaşılması için Yimpaş
yetkililerinin savunmasını dinlemek gerekecektir:
“1997
yılından sonra başlayan süreçte kendilerine bağlı bu holding ve şirketlerin
karalama kampanyalarına maruz kaldıklarından Türkiye de sermaye artırımına
gidemedikleri için, İsviçre de Verwaltungs ve Grup AG diye iki sirket
kurdukları, Türkiye ye getiremedikleri, resmi olarak topladıkları paralarla
Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Avustralya, Fransa ve
Belçika da fabrikalar kurup , Türkiye de 17 tane fabrika 40 tan fazla ilde
mağaza açtıkları ve bunların mülkiyetlerinin % 90’ ının kendilerine ait olduğu,
su an 5 tane halka açık şirketin 50’den fazla alt sirketi, 120.000 den fazla
ortağıyla, tüm ortakların isimlerinin kütüklerdeki kayıtlarının SPK tarafından
tescil edildiği ve hiçbir zaman sahte senet veya belge vermedikleri, 2000
yılına kadar 120.000 insanın kendilerine akın akın geldiği hatta 2000 yılında
SPK dan yaklaşık 4 yıl uğraşarak almış oldukları izinle, 19 günlük ticari
reklam sonucunda 34 000 yeni üye ve 600 000 marka yakın hissenin satıldığı ve
bunun olduğu gibi gayri menkule yatırılarak mülkiyete çevrildiği, 2001
yılındaki krizden kendilerinin de etkilendiği, bu krizden önce firmalarında
toplam 18 000 kişi çalışırken krizden sonra çalışan sayısının 10 000 kişiye
indiği, Türkiye’ nin kalkınmasında; kendilerinin uygulamış olduğu, herkesin verdiği
parayla kâr-zarar ve mülkiyete doğrudan ortak olmasının geçerli tek model
olduklarına inandıkları, Yimpaş’ ın Devlete 134 trilyonun üstünde vergi verdiği
1998,1999 ve 2000 de ilk 50’
nin arasına hatta birinde bankalar sayılmaz ise ilk 10’a girdikleri ve elde
edilen kârın tamamının dağıtıldığı, hiç kimseye önceden % 30-40 kâr vereceğiz
diye bir söz verilmediği, ana sermayeye göre Yimpaş’ ın 2000 yılındaki kârının
% 1 700 olduğu, kimsenin mağdur edilmediği, din istismarı gibi bir
faaliyetlerinin söz konusu olmadığı, Türkiye‘ nin Müslüman olduğu gibi
kendilerinin de Müslüman olduğu, kendilerine para verenlerin çoğunu
tanımadıkları, hiç kimsenin de, bu Müslüman’dır bu değildir diye para
vermeyeceği, paranın, sermayenin renginin olmayacağı, ancak malum sürecin
etkisiyle bazı kişilerin durumdan vazife çıkararak Avrupa da ve Türkiye de
aleyhlerinde menfi yayınlar yapmaya başlamaları üzerine ortaklarından bir
kısmının hisselerini almak istedikleri, bunların sayılarının % 10 geçmediği,
ancak hissesinin bedelini almak isteyenlere şirketlerde ana paranın
verilmesinin kanunen mümkün olmadığı için paralarını ödeyemedikleri, bundan
önce halka açık üç şirkette devamlı sermaye artırımı olduğundan giren 1000
kişiyse çıkan 10 kişi olduğundan yeni giren üyeye çıkanın hisselerinin
satılarak paralarının ödendiği,ancak SPK’ nın bunu izinsiz borsacılık faaliyeti
sayarak mahkemeye verip önlerini kestiği, mahkemeyi kendilerinin kazandığını
ancak davanın temyizde sonuçlanmadığı, şirketlerinden birinin, öbür ortağı
mağdur etmemek için hissesini almak istediği fakat bu “borsacılık faaliyetidir”
denilerek borsadaki aracı şirkete benzetilerek müsaade edilmediği için
ortakların parasını hukuken veremedikleri, Almanya da belli bir kesimin
öncülüğündeki 4-5 avukatın kendi aleyhlerinde televizyonlarda ve gazetelerde
menfi propaganda yaptıkları, bunların toplantı tutanaklarını ele
geçirdiklerini, bu tutanaklarda kendileri ili ilgili yapılan planların olduğu,
bunlara gerekli ihtarnamenin çekildiği, Almanya da Verwaltungs adı altında
geçici olarak kurmuş oldukları bir şirketin sözleşmesinde “45 gün önceden haber
vermek şartıyla hisselerin ödeneceğine” dair bir maddesinin olduğu, yapılan
menfi propaganda sonucunda ortakların paralarını almak için hücum ettikleri,
şirketin Avustralya ve Türkiye de yatırım yaptığı için ortakların paralarını
geri ödeyemeyince şirketin iflası verilerek kayyım atandığı, kayyımların
Türkiye ye de geldiği, Onlara; Almanya da ki Verwaltungs Sirketinin parasının
ya Türkiye ‘deki ya da Türk Cumhuriyetlerindeki şirketler de olduğu, ortakların
her hangi bir kaybının olmadıkları konusunda bilgi verilmesi sonucu aralarında
mutabakat sağlandığı, kendilerine ait 5 şirketi tamamen bir şirket gibi
düşünerek iflası verilen şirkete ortak olan ortakların hisselerini Türkiye de
ki şirketlere aktarmaya başladıkları, diğer şirketlerde olduğu gibi her hangi
bir yerden faizli para almadıkları ve kredi kullanmadıkları, tamamen kendi öz
kaynakları ile bir yandan ticari faaliyetlerini yürütüp bir yandan da 20 den
fazla tesisin yapımını tamamlayıp onların borçlarını vermeye çalıştıkları, bu
faaliyetleri yürütürken kısmen maddi sıkıntıya düştükleri, bu durumdan da,
birkaç gayri menkullerini satarak çıkmayı hedefledikleri, kendileri ile ilgili
dilekçeleri incelediklerinde hepsinin kayıtlı ortakları olup ya kâr paylarını
almış ya da kârını hisse artırımında kullanmış oldukları, kimsenin mağdur
edilmediği, bazı aksaklıkları genele şamil ederek bu kalkınma modelinin önüne
geçilmemesi gerektiği… Türkiye’yi dışarıdaki Türklerin kalkındırmak istediği, kendilerinin
yapmak istediklerinin bundan ibaret olduğu, Türkiye’nin kalkınmasının yolunun
da bu olduğu, dışarıdan gelen yatırıma dönüşmeyen sıcak parayla kalkınma
olmayacağı, herkesin kendi yöresine gerekli fabrikaları kurarak kalkındırması
gerektiği..”
Gerçekte
TBMM kararındaki bu savunma bile ‘Takiye; Allah Yolunda’ filminin tüm
iddialarını çürütecek açıklamalarla doludur. Az sonra irdeleyeceğimiz filmin
serim aralıklarında sık sık bu savunmaya dönülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bakanlık yetkililerinin de “Bu şirketlerin aleyhinde başlatılan menfi tutum ve
davranışlar nedeniyle kazançlarının azaldığı, islerinin bozulduğu, rekabet
güçlerinin kırıldığı dolayısı ile borçlarını zamanında ödeyemedikleri, bu
durumun da ham madde alış verisinde zorluk çekildiği…” şeklindeki görüşlerine
dikkat etmekte ihmalkâr olmamak gerekir.
Çok
ortaklı Yimpaş ve benzeri şirketlerin Türkiye ekonomisine sağladığı katkının
boyutlarını ekonomistler daha kolay anlatabilirler, ancak biz TBMM Komisyon
kararının Karar bölümüne bakalım ve şirket yetkililerinin ihmallerinin
bulunduğunu göz ardı etmeden, yapılan savunmanın komisyonca da kabul
edildiğini, buna bağlı olarak da yasal mevzuatın yeniden düzenlenmesi
gerektiğini tavsiye ettiğini belirtelim:
“…meri
mevzuata aykırı olarak faaliyetlerini sürdüren bu şirketlerin ticari hacimleri
ve oluşturdukları istihdamın da azımsanmayacak durumda olduğu… Şirket
sahiplerinin, Sermaye Piyasası Kurulunun geçmişteki icraatlarından dolayı
yapmış oldukları yakınmalara ilişkin olarak; bundan sonraki çalışmalarda,
Sermaye Piyasası Kurulunun, Kanunun kendisine vermiş olduğu görev ve yetkileri
kullanırken, şirketlerin ilgili yükümlülükleri yerine getirerek, sermaye
artırımında bulunmak için halka arzda bulunma taleplerinin geciktirilmeden
makul bir sürede gerekçeli olarak karara bağlanması gerektiğine”, karar
verildi.
Bir
film analizi yaptığımızı unutmadan bundan sonraki sahnelere göz atalım. İlgili
kararda Ergenekon sanıklarından ATO Başkanı Sinan Aygün’ün de kendi odasına
bağlı esnafların alacaklarının ödenmediğine dair şehâdetinin olduğunu da
hatırlayarak, Takasbank aracılığıyla çözülecek olan hak sahipliği meselesinin
halledilmek üzere yasal zemine kavuşturulduğundan bahsederek, Yimpaş Holding
Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar’ın, 17 Temmuz 2009’da yaptığı açıklamayı
buraya not edelim: "Dünyada para belirli ellerdedir, bu paranın halkın,
Anadolu insanının eline geçmesi ile bazı kıskançlıklar yaşandı. Krizler girdi,
her yerde olduğu gibi Yimpaş'da bu krizden etkilendi. Yimpaş 9 yıllık patinaj dönemini
de geride bırakarak inşallah yeni bir ivme ile her sahada atılımlara başladı.”
Teknik
gerçekle ilgili sorumuzu tekrar hatırlayalım: “1982 yılında kurulan ve
2002’deki AK Parti iktidarına kadar geçen 20 yıllık sürede yarım düzineye yakın
iktidarla çalışan ve Almanya’da Alman Hükümetleri’nin izni ile para toplayan
Yimpaş, Almanlar için neden sorun oldu ve Almanlar AK Parti iktidarlarını neden
teröristlerle işbirliği içinde gösterdi?”
Dursun
Uyar’ın yukarıda aktarılan açıklaması yeterli bir cevap mıdır? Almanya’daki
Türkler’in zihinlerinde döndürülen kirli propagandanın amacı hiç kuşkusuz şu;
Türkiye Cumhuriyeti ekonomisine giren Alman paralarının önünü kesmek, bunun
için, dinî duyguları sömürenlere karşı yine dinî duyguları sömürerek, terörist
AK Parti imgelemesiyle gönüllü para transferinin önüne geçmek ve standart/laik,
namazını kılan huzurlu bir ılımlı Müslüman tipini öne çıkararak, çok ortaklı
şirketleri terörizmi finanse eden illegal yapılar olarak tanıtıp, bu
şirketlerin temsilcilerini birer örgüt elemanı olarak göstermek, özellikle kan
dökücü katil bir örgüt olarak lanse etmek.
Oysa ne
Yimpaş’la ilgili ne de diğer çok ortaklı şirketlerle ilgili herhangi bir
öldürme olayı gerçekleşmiş değil.
Filmin
internet sitelerindeki tanıtım bilgileri çok masum. Örneğin şöyle: “Filmde,
Avrupa’da çok yaygın bulunan İslami yatırım şirketlerinden birine tüm parasını
kaptıran bir ailenin dağılması konu ediliyor. Metin, bu şirketlerden biri olan
JİMPA’ya tüm parasını yatırmış ve hatta yakın çevresini de ikna etmiştir. Büyük
vaatlerde bulunmuş olan JİMPA isimli bu şirket, paraları topladıktan sonra
iflâs eder, yöneticileri ortadan yok olur. Para yatıran birçok kişi Metin’den
hesap sorar. Bu tip İslamî yatırım şirketlerine inanıp paralarını yatıran yüz
binlerce aile gibi kendi ailesinin de tüm birikimi bir anda yok olmuştur.
Metin’in olayları çözmek için başladığı yolculuğu onu hiç tahmin etmediği
gerçeklerle yüzleştirecektir. Metin’in kayınpederi olan Hoca, Metin’i uyarır.
Aslında Hoca söylediğinden daha fazlasını biliyor gibi görünmektedir.”
Filmde
şirket adı olarak belirlenen Jimpa seçimi çok teknik bir seçim; hem Yimpaş’ı
hem de Jetpa’yı hedef alıyor. Dinî içerikli bir konferansa sarık ve cübbeyle
giden Jetpa kurucusu Fadıl Akgündüz, reklamında İbrahim Sadri’nin sesini
kullanıldığı 7 yıldızlı Caprice Otel’in odalarını devre mülk olarak satmak için
filmin vizyona girdiği Mayıs 2010’da Frankfurt’ta şube açtı.
Her
neyse biz artık izlediklerimize dönelim ve tüm silahlarımızı kuşanmış bir halde
bu kirli savaşa karşı duralım. Filmin mat görüntülerini kesik kesik aktaralım:
Film
kampta eğitim yapan teröristlerin görüntüleriyle başlıyor. Fonda Kur’an
ayetleri ve namaz kılan Müslümanlar görülüyor. Görüntüler sesle güçlendiriliyor,
telefonda konuşan sesin anlattıklarıyla.
”İslâmî
terör örgütlerinden bazı elemanlar arıyoruz. Bize yardımcı olabilir
misiniz?”
Karşı
taraftan (Türkiye) cevap geliyor: ”İsimleri gönderin, burada bakalım.”
Alman
istihbaratından olduğu anlaşılan ses soruyor:”İslâmi örgüt Jimpa orada aktif
mi?”
“İsimleri
ne?”
“Jimpa;
çok tehlikeli bir örgüt.”
“Bir
araştıralım size haber ederiz.”
Numan
internet kafe işletiyor… Jimpa için para toplamaya çalışan kardeşi Metin’e:
”Günde beş vakit namazla iyi insan olunacağını biliyorum.” diyor.
Bir
daireden bozma Cami, adı Ulucami; minber solda. Türkiye’den özel olarak
getirtilen ve Alman istihbaratçılarla birlikte çalışan Hoca(Ali Sürmeli), Jimpa
ofisinden gelen adama camide konuşma izni veriyor.
İslamî
Halk Birliği Başkanı… Hüseyin (Rutkay Aziz)
Metin'in
kayınpederi Hoca; “Metin böyle devam ederse kendi açtığı kuyuya kendisi
düşecek.”
Metin’in
ağabeyi Numan: “Beni ancak çok eşlilik döndürebilir. Sizin dinde en çok sempati
duyduğum şey bu…”
Metin’in
evinde her yerde Allah, Muhammed yazılı tablolar…
Metin’in
Jimpa için para toplaması… babadan miras kalan parayı da Jimpa yetkilisine
teslim ediyor.
Aile
sahnesi, Fahriye Evcen’in öne çıkarıldığı sahneler…
Jimpa’nın
ofisini kapatması… Öykünün backround’u eksik.
Metin’in
oğlu Bilal’in yurtdışında okuması için kaptırdığı parayı alması gerek… Bilal
Türkçe bilmiyor…
200 bin
Euro kaptıran şahıs intihar ediyor.
Hoca,
dinin terör örgütleriyle anılmasından rahatsız olduğu için alman istihbaratı
ile işbirliği yapıyor… İstihbaratçı Karl’la konuşması bu.
Buzdolabına
bomba koyan suikastçi, İslamî Halk Birliği Başkan Hüseyin’e para ile çalışan
bir katil; oysa Türkiye’den gönderilen bir görevli… Metin’in karısı ve kayınpederi
Hoca ölüyor…
Jimpa
katiller konusu işleniyor… Böyle bir olay yok.
Metin
Türkiye’ye geliyor… Alman istihbaratından görevli kadınla kütüphanelerde
araştırma yapıyorlar…
Gazete…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın resmi…
İstihbarât
toplantısı: "Her yıl 30 milyar Euro çanakta toplanıyor…"
Film
Alman paralarını dışarı çıkarmamak için planlanmış bir proje…
Metin
Jimpa yetkilisinin güvenliksiz evine kolaylıkla giriyor… parmak izi vesaire
bırakıyor; ancak polis yok…
Listede
Hüseyin Çelik adı…
Metin,
Allah’a: “Bunu bana niye yapıyorsun. Niye yapıyorsun bunu?”
Metin
adam öldürdüğü halde yakalanmadan Almanya’ya dönüyor...
Alman
istihbaratçı: “Almanya terörist eylemlerin merkezi haline geldi. İran,
Afganistan değil. Türkiye’ye gönderilen paralar teröre gidiyor… Köln’den gelen
20 kilo altın yakalandı.”
(YİMPAŞ
Holding Yönetim Kurulu üyesi Kadir Şöhret 10 Mayıs 1997'de Esenboğa
Havalimanı'nda 24 kilo kaçak altınla yakalanmış, Çubuk Cumhuriyet Savcılığı
tarafından serbest bırakılmıştı.)
“Ajanlarınız
İstanbul’da ne yapıyor?”… Mit izliyor…
Sesler
iyi görüntü iyi… Boğaz yine muhteşem…
Alman
Ergenekon’u… "Almanya’dan Pakistan’a, Çeçenistan’a, İran’a, İstanbul’a
paralar gidiyor."
Metin,
Hüseyin’e: “Bana yalan söylüyorsan, seni Kur’an bile kurtaramaz.”
Barda
Türk Subay ile alman istihbaratçı sohbeti: ”Önemli olan insanın üniformayı
yüreğinde taşımasıdır. “
Katil…
istihbarâtın elemanı…
Numan
babasının Yüzüğünü Metin’e veriyor, Metin iade ediyor…
Metin,
Namazlıkları, Kur’an’ı ve diğer dini kitapları topluyor, poşete koyuyor. Numan
soruyor: “Namaz kılmayacak mısın, artık?" Metin: “Bunları atıp geliyorum.”
Katil,
kendisine ayet okuyan Dernek Başkanı Hüseyin’e: “Bırak bu saçmalıkları” diyor…
Hüseyin hep eldivenli…
Babaannesi’nde
kalan Bilal telesekreterdeki kaybettiği annesinin sesini duymak için sürekli
kendi ev telefonlarını dinliyor. Metin fark ediyor, kendi evlerine gittiğinde
telesekreteri söküyor, ama çocuğunun duygularına dayanamayıp tekrar bağlıyor…
Türkler,
Numan ve Metin’i dövüyorlar.
Metin
Numan’ın silahını çalıp Hüseyin’in evine gidiyor. Hüseyin’i ve karısını
bağlıyor öldürmek üzereyken, Numan geliyor:
Hüseyin,
Metin’e: ”Onlar ölmedi, onlar bizim şehidimiz.” Metin: “ Senin inandığın
Allah’a inanmıyorum.”
Numan:
”Katil olmak için mi yıllarca camiye gittin? İnandığın her şeye o , o… çocuğu
gibi ihanet etmek mi istiyorsun?... Bilal sensiz ne yapacak? Annesini kaybetti,
zaten.”
Türk
Korgeneral toplantı yapıyor: “Ülkemizin içinde bulunduğu durum bizi daha dikkatli
davranmaya itiyor. İç ve dış tehditler ülkemizi zayıflatmaya dönük…”
Türkiye’ye
iade edilen Hüseyin suikastle öldürülüyor.
Numan
namazlıkların ve kitapların bulunduğu poşeti getiriyor, “Senin için sakladım.”
diyor.
Filmin
sonunda, 2. Dünya savaşı döneminde Fransa’da yapılan SS propaganda filmlerini
andıran bir formatta fondaki ses konuşmaya devam ediyor: “ Bu paralar daha bir
şey değil. Asıl ana hesapları bulmamız gerekiyor. Olay tahmin ettiğinizden daha
büyük… Örgütün arkasındaki isimler…”
Almanlar
gerçekten çok kaba insanlar. İnce propaganda tekniklerini Hollywood’dan
kolaylıkla öğrenebilirlerdi. Ancak çirkin gururları buna da izin vermemiş. İyi
ki de vermemiş. Yoksa Almanların bizim için neler sakladıklarını nasıl
öğrenecektik?
Faruk
Tamer, 01.11.2010
Film
İle İlgili Teknik Bilgiler:
Yönetmen:
Ben Verbong
Senaryo:
Levin Kadir Sözen
Senaryo
Danışmanı: Tevfik Beşer, Gordon Codee
Kurgu:
Ulrike Leipold
Oyuncular:
Erhan Emre (Metin), Fahriye Evcen (Sevde), Ali Sürmeli (Hoca), Rutkay Aziz
(Hüseyin), Serkan Keskin (Kenan), Özay Fecht(Anne), Mahir Günşıray (Ali Asker),
Michael Mendel (Karl), Stipe Erceg (Numan) , Susan Anbeh (Sabine), Aykut
kayacık (Jimpa yöneticisi)
Müzik:
Oliver Kranz
Görüntü
Yönetmeni: Axel Block
Yapımcı
Firma: Film Fabrik
Yapımcı:
Levin Kadir Sözen
Ortak
Yapımcı: F.Serkan Acar
Yapım
Sorumlusu: Gabriele Goiczyk, M.Serkan Tulan, Gordon Code
Sanat
Yönetmeni: Alexander Scherer, Tolunay Türköz
Ses:
Wolfgong Wirtz
Işık
Şefi: Ali Salim yaşar
Post
Produksiyon: Erhard Giesen
Dekor:
Stefan Drening
Aksesuar:
Anne Schieh
Kostüm:
Bea Cossman
Filmcopy:
ARRI, Fono Film
Proje
Ortakları: WDR, BR, ARD Degeto
Proje
Teşvikleri: Filmstiftung NRW, FFF Bayern, Media Deck
Filmin
Türü: Dram, Politik
Orijinal
Adı: Takiye, Allah Yolunda
Yapım Yılı:
2010
Yapım
Ülkesi: Almanya, Türkiye
Orijinal
Dili: Türkçe,Almanca
Resmi
Sitesi: www.filmfabrik.net
Vizyon
Tarihi: 07 Mayıs 2010
Filmin
Süresi: 95 dakika
Analizin
İçeriği ile İlgili Linkler:
1.
www.tbmm.gov.tr/komisyon/dilekce/belge/kararlar/karar13.pdf
2.
http://www.resmi-gazete.org/gundem/duyurular/sermaye-piyasasi-kurulu/yim...
3.
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=11318
4.
http://www.nethabercilik.com/haber/yimpas-eski-gunlerine-donuyor.htm
5.
http://www.posta.com.tr/siyaset/YazarHaberDetay/28_Subat_in__gizli_magdu...
6.
http://www.haber3.com/yimpasi-sucladilar-172423h.htm
7.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=5340066&yazarid=174
8.
http://www.filmstiftung.de/WirUeberUns/filmstiftung.php
9.
http://www.fff-bayern.de/index.php?id=ueberuns&L=1
10.
http://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/k/kadirsozen.html
faruk tamer
Yorum Gönder
Yorum Kuralları:
1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.
2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.
3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.
4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.