Masumiyet


“Cesedin eylemsizliğinde öfke yoktur; masumiyet öfkenin yokluğunda aslına, toprağa döner;
ceset masumiyet gittiği için çürür.”

Dışarı çıkmak, görünür olmak; pırıltılı serinliğini, görmek isteyenlerin gözbebeklerindeki
sevgi sunaklarına takdim etmek masumiyet için hiç zor değildir. Kırpılmış yıldızların mavi ve
kırmızı gözeneklerindeki sıcaklığın kaç kadir ettiğine bakmaksızın, çıplak gözle görülebilecek
kadar duru ve masumiyet rengine çaldığını kesintisiz ikrâr ile tekrarlar durur, insanın
derinliklerine çalınan maya…
***
Geçmiş, hangi bulanık ayrıntıyla ilişkilenmiş; kir, hangi şakrak ruhu kasvetin karanlıklarına
gömmüş olursa olsun, masumiyet, temas ettiği ruhların serin parlaklığına her seferinde
şahitlik eder. Bıkmaksızın çeker insanı, kendi iç döngülerinden; tertemiz bir iç aydınlığına
sürükler, yıkar, durular.
***
Masumiyet gülümser; gözbebekleri ile simânın tüm kıvrımlarında senkronize bir düş tasvir
eder. Hangi katliam, hangi suç, hangi ihanet katır karası karabasanlarla masumiyetin
tebessümünü zedeleyebilir ki?
***
Ruhun çekip gitmesinden sonra cesedin eylemsizliğinde doğan zorunluluk olabildiği kadar,
öfkenin, kırılganlıkların ve özlemlerin rüzgara yüklediği tek şey olma zorunluluğu da vardır,
masumiyetin. Fakat masumiyet her rüzgara yüklenişinde kendi kökünü, tohumunu insanın
içinde bırakır; harabeler arasında bir gözgülüşü kadar kaimdir insanın içinde… İnsanı -her
türlü kötülükle sıvanmış dahi olsa- terk etmez; terk edemez.
***
Allah’ın insana sonsuza dek saklayabileceği en güzel ödülüdür masumiyet; tüm pişmanlıklar
ona tutunabileceğinin farkındadırlar. İnsanın, iyiliği gelecekteki kendisine ötelemesinin
temelinde yatan asıl sırdır masumiyet. Cesedin eylemsizliği vâki olduğunda, yaratılıştaki
masumiyetin giyindiği libâslar tek tek sıyrılır gören gözlerin önünde… Kıpırtısız ölünün
anlattığı her şey, toprağın kendiliğinden gelmediği yere kendiliğinden gitmeyeceğini haykırır;
masumiyet toprağa gider geldiği gibi; nesneyi taklit edercesine, nesnelliği dik tutup herkese
gösterircesine.
***
Adem’e kadar uzanır tevbelerin hepsi, Havva ile birlikte ilk günaha kadar ilerler; günahın
görünür olmaktan utandırdığı masumiyet çağları aşar gider, gelir her insanın teninden içeri
süzülür… Adem’in belindeki sırların hepsi gibi cennete yahut cehenneme çizilen yol çizgisi
gibi, kalın ya da incedir. Kalınsa masumiyetin tenden çıkarken açtığı yarık, takribi bir
tebessüm gibi cennete çeker insanı. Çünkü her seferinde çıkarken aynı yarıktan çıkacaktır; her
seferinde kendisini tekrarlayacaktır; çıktığı her seferinde dışarıda daha çok masumiyet
bırakacaktır… Tebessümün kendisi olana dek.
***
Masumiyeti tenden içeriye almak insanın kendi işi değildir evvelinde; yaratılışıdır,
yaratılışındandır. Onu dışarı çıkarmak kendi işidir; kendi kendisinin kirlerden, bozuk düzen
karanlıklardan kurtulabilmek için elinde tutabildiği en güçlü şeyidir. O şey ile ulaşır önceye
ve sonraya… Bilir ki; diriliğin eylemlerinde bu gücü kullanabildiği sürece, iyidir.
***
Öfkenin masumiyeti rüzgara yükleyip gönderdiği günde, kırılganlıklar ve özlemler tepkisiz
kalamazlar. Kırılganlıkların öfkeye bağladıkları ve sonra özleyeceklerini bildikleri masumiyet
için döktüğü gözyaşları, masumiyetin iz bırakmayacak şekilde gitmesine mâni olurlar.
Öfkeler, masumiyet olmadan var olamazlar, masumiyet yoksa kırılganlık olamaz,

masumiyetin izi yoksa tenin içinde kimse özleyemez. Bu yüzden öfke, kendisine bağlı diğer
her şey gibi kökünden bağlıdır masumiyete…
***
Cesedin eylemsizliğinde öfke yoktur; masumiyet öfkenin yokluğunda aslına, toprağa döner;
ceset masumiyet gittiği için çürür.
***
Bir insan, katlettiği insanın/insanların arkasından içindeki masumiyet kökünden dolayı acı
çeker… Bir kâtil kabuslarını masumiyete borçludur. Bir zâni, başka cürümlere içindeki
masumiyetin bağırtılarından kaçmak için uzanır. Bir hırsız, çaldığı her şey için içindeki
masumiyeti ikna etmek zorundadır. Bir yalancı yalanlarına devam etmek için her seferinde
içindeki masumiyeti aklamak zorundadır… Masumiyet yoksa, günah yoktur. Günah varsa
masumiyet vardır. İnsan, pişman olma hakkını kullanabilmek için masumiyete muhtaçtır;
Adem gibi, Havva gibi.
***
İblis, içindeki masumiyeti kibrine yedirdiği için pişman olamayacaktır.
***
İnsan, kibrini yücelttiği sürece içindeki masumiyetin köklerinde katliam yapar; kibrin her
kadir aralığında insanda eksilttiği tek şey masumiyettir. İnsan ancak ve sadece kibrini
büyüttüğü kadar incitir masumiyetini… Bundan ötürü kibirlilerin eylemsiz cesetleri,
vaktinden önce toprağa gönderilen masumiyetin parlaklığından mahrumdurlar…
***
Kibirlilerin öfkesi olmaz; nefreti olur. Nefretin olduğu yerde ise, masumiyet, köklerine
varıncaya dek yok edilmiştir.
***
Masumiyet insanı terk etmez, terk edemez. Tâki insan kendisine sonsuza dek verilmiş olan
masumiyeti, kibrine kurban edip kendi isteğiyle sonsuza dek içinden kovana kadar.
***
Masumiyet gülümser; gözbebekleri ile simânın tüm kıvrımlarında senkronize bir düş tasvir
eder. Hangi katliam, hangi suç, hangi ihanet katır karası karabasanlarla masumiyetin
tebessümünü zedeleyebilir ki?
***
Kibirden başka...

alper selçuk


Yorum Gönder

Yorum Kuralları:

1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.

2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.

3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.

4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.