Kurtlar Vadisi- Filistin; Miadı Dolmuş Transsal/Psiko-Sosyal Terapiler


Tarih isimlerin enselerinden gölge tozunu alınca, konsept danışmanlarının rengine dair tüm belirsizlikler ortadan kalkacaktı; emindim. Kafamın bütün devrelerinde o soru yankılanıyordu. Neden?  Neden bu isim? Bir devrin deşifresi ise bu dizi, perdeleme ustası bir ismin konsept danışmanlığında ne işi vardı? Hatıralarını yazdığı her derin dal kesilip koparılıyordu meçhule doğru. Dalların budaklarla ilişkilerinde, orada burada, genetik çözümlemelerde ve dahi beyaz renkli kalburdışıların didiklenme törenlerinde var olan bu ismin danışman olacağı konseptin kök ruhunu nasıl yorumlayacaktık?

Yorumlayamadık haliyle; bekledik. Eğer bir daniş trendi varsa geçmişten şimdiye, daniş emretmiş kollar sıvanmıştı. Peki yoksa?

Sekiz yıllık hareketli bir ritimden sonra, miadı dolmuş bir transsal terapinin de kalakaldığı bir yer olacaktı. Oldu. Her şey aydınlandı; ismin ensesindeki gölge tozunu aldı temizeller. Bir devrin, sona ermesi gerekiyordu ve bunun için lazım gelen her ismin üstlendiği bir rol vardı. Psikososyal kramp alanları sinema-televizyondu nasıl olsa; terapi orada yapılacaktı.

İlk bölümlerindeki uzun yatak sahneleri, dokunaklı delikanlılık, hakiki kabadayılık, mafya, baronlar, sızmalar, yerleşmeler ve cami imamının derin işbirlikleri ile aynı cami imamının sufistik/ultrasoft söylemleri, akyazmasız imam eşi ve daha nice balondan sonra sürüklenen gemi zincirinin halkaları oldular… Enstrümantal fon tam olarak buydu. Bir kahraman doğuyordu.

Devletin bekâsı için gerekli olan tüm onaylar alınmıştı; terapi seansları sürüyordu. Devletin gizli görevlisi olarak sınırsız yetkilere sahip bir kahramanın kanunî desteği eksiksizdi. Fetva için, cami imamı, atılan kurşunu, alınan canı manipüle ederek normalleştiriyor ve izleyen herkes bu mutlu işbirliğinin normal olduğunu trans hâlinde iken bütün hücreleri ile onaylıyordu. Gençler ilk filizi verdiler; aşı tutmuştu. Dizide ölen baron damadı-mafya babası için ilk cenaze namazı kılındığında da toplumsal maya gerekli olan fermantasyonu sağlamıştı

Ve konsept danışmanının bazı beyazları aklama girişimi, sufistik didiklemelere olumlayıcı paraf koyarak yaptığı parapiskolojik çalışmalar ve en nihayet bütünlüğün ayırt edilemez kalınlığı gözler önüne serildi. Muhteşem işbirliği militer paradigmaların azizliğine giden kilometre taşlarında gecenin ışıklarına yakalanmadan önce; ihtiyarların gücünün silikleştiği, suikastlere uğradığı dönemler bir bir anlatıldı.

Fakat ters giden bir şeyler vardı. Tozların arkasında kalan, tuhaf bir şekilde, devrin iktidarına yarayan bir devrin kapanışı şaşırtıyordu insanları. Mumlu gecelerden artakalan bir hesaplaşmaya şahitlik etmenin avantajlarını yaşar görünüyordu, yüksek koltuklar. Konsept danışmanı bu hesaplaşmanın canlı tanıklarından biriydi.

Gece sabahlamadan az önce, ‘Kurtlar Vadisi-Irak’ filmi çekilecek;  vizyona girmeden, özel bir seansla diplomatik kanalların canına okuyacak; ABD’yi, NATO’yu püskürtecek ve koca bir çuval-dız’a dönüşerek neo-con transparanların şarkılarına bol karbondioksit/bol barut kokusu salacaktı. Alev alev yanan Irak’ta, sufî dergâhları yine parlak ışıklarla filmin karelerinde güç bulacak ve çizgi sürüp gidecekti.

Çizgi sürüp gidecekti; ancak aklanacaklar ve saklanacaklar vardı. Kurtlar Vadisi-Terör dizi olarak çıta genişletip ilerleyecekken tekledi. ‘Kurtlar Vadisi-Gladio’ filmi hazırlandı; derin anlam ayrım zemini oluşturmak için kusursuz bir trans alanı oluşturmayı hedeflese de toplumsal hafızaya kazınmış olan  leş kokusunu giderecek kadar güçlü bir transsal terapiye dönüşemedi. ‘Kurtlar Vadisi-Pusu’ terörü yenerek daha dar anlamda, ancak biraz daha fazla global oklarla gündelik çalıştı; hemen her stratejik olay senaryolara dahil edildi ve imajlar psikal tabana yerleştirildi.  Günden güne düşen çekim kalitesi, akarpara musluğunun zayıflamasına asla ‘neden’ olacak güce ulaşamadı.

7’den 77’ye, kırtasiyeciden berbere, kasaptan profesöre, hemen herkes diziyi ‘Kutsal Bilgi Kaynağı’ olarak gördü;  olguları, olayları dizinin baktırdığı yerlere bakarak yorumladı. İlginç ve can alıcı bir şekilde her bakış insanlarda çok katmanlı bir sosyal bilinç oluşturdu; seçimler geçti, savaş ve darbe tehlikeleri atlatıldı; metal fırtınalar roman sayfalarını yaladı geçti. Türkiye güçlendikçe, Kurtlar Vadisi’nin kullandığı dil büyüdü, meydan okuduğu alanlar sınırlar aştı.

Hiç unutulmayacak bir özenlilikle kulakların en iç koridorlarında ‘sufi’ kalan unsurlar vardı Kurtlar Vadisi serilerinde. Hiç sırıtmadı takır takır öldürülen figüranların arasında ‘yüksek dozlu sevgi sözcükleri’. Kadınlar daha derli toplu giyindiler bir süre sonra. Camiler girdi beyaz ekranın göklerine. Ama bir tek başörtülü kadın sığamadı kadrajlara. İçkiler kaldırıldı kahramanların ellerinden, çaylar tazelendi sürekli. Ve -neredeyse hiçbir cam kırılmadan- binlerce mermi yol buldu insanların zihinlerinde, boy boy, cins cins, ırk ırk ölülerin akmayan kanlarına doğru.

Daha sonra Türk Peygamber hatırladılar senaristler. Ovunan zihinlerin trans halde iken yeni bir forma sokulması şarttı. İliştirilmiş ırklar bileşiğinde üç kahraman, bir peygambere sahip olduğu savıyla bir ırka yeni bir uluslaşma modelini uygun görüyordu; Kur’an ayetlerine kodlanan bir söylem icat ediliyordu, tarihin izsiz sayfalarından.  

Kurtlar Vadisi-Terör; 2007'de kısa bir dönem yayınlandıktan sonra yayından kaldırıldığında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli "dizinin milliyetçiliğin önünü kesmek için yayından kaldırıldığını" ileri sürecek ve,“ AKP zihniyeti ve küresel işbirlikçileri aralarında kurdukları ittifak, milliyetçiliği önlerinde en büyük engel görüyor. Bu korkuları televizyon dizilerine kadar ulaştı" diyecekti. Bahçeli haklı mıydı? Bakalım:

55 bölümde vatan kelimesi 128, millet 142, bayrak 240, kan 13, feda olmak, canını vermek, uğrunda ölmek 144, ülke 164, onur- gurur 123, asker-ordu 255, harita 313, din 299, onlar (dazlak, Yahudi, Amerikalı, Kürt vs.) 513, hilal 117 kez geçmekteydi*. Milliyetçiliğin simgeleri de görsel ve sözel olarak kullanılıyordu. Ancak Ergenekon atlıları dizinin yayından kaldırılması için ulaklar göndermekte idiler. Hangisi doğruydu, hangisi milliyetçiydi?

Milliyet gazetesinin yaklaşık 760.000 katılımlı anketine göre okurların %84'ü dizinin yayından kaldırılmamasını isterken, %16'sı yayından kaldırılmasını istemiştir. Milliyet gazetesi ise yayından kaldırılmasının kesinleşmesi üzerine ikinci bir anket ile şu soruyu sormuştu: “Kurtlar Vadisi-Terör Dizisi'nin yayından kaldırılmasını doğru buluyor musunuz?” Aynı zamanda Hürriyet gazetesinin yapmış olduğu anket ise 1.076.025 kişinin katılımıyla gerçekleşti ve katılımcıların %88'i (915 325 kişi) RTÜK'ün uygulamasını sansür olarak değerlendirerek dizinin yayından kaldırılmasına karşı çıkarken, %11.9'u (128.540 kişi) ise dizinin kaldırılmasını doğru bulmuştu.*
D Group önce Kanal D’ de sonra Star TV’de, kendisini de içeren bir anlatıyı kontrol etmeye niyetlenmişti. Sürüsün istemişti bir yandan, bir yandan üstüne gölge düşmesin istenmişti. Vardı bir yerlerde tuhaflık. Konsept danışmanının mahallesindeydi Kurtlar Vadisi…Ergenekon atlılarının siyon kokan topraklardaki dörtnal at sürüşleri de toz toplatıyordu, akıllara…

Her şeye rağmen trans hâli kusursuzdu ve psiko-sosyoterapi sürüyordu. Toplum trans halinde iken, -55 bölümdeki örtülü şiddetin görsel ve sözel kullanımında- 296 bağırma, 145 küfür ve hakaret, 131 dolaylı küfür, 174 tehdit, 149 dolaylı tehdit, 161 baskı, 119 dolaylı baskı, 111 dışlama, 127 ilgisizlik, 124 aşağılama, 122 alay, 149 ima ve 113 yerme ile normallerinin değiştiğini fark etmezken; -açık şiddet yöntemlerin de-  silah kullanma 145, silah gösterme 226, çatışma 111, öldürme 411, yaralama 152, saldırı 137, dayak 147, tokat 155, kavga 175, işkence 110, tecavüz üç, taciz 191, bombalama 3, adam kaçırma 4 kez*  tekrarlanıyordu, terapi seanslarının toplamında.

Kurtlar Vadisi-Irak’a gelene dek çok ‘şey’ oldu. Küresel bilinirliği asırlık Hollywood şirketlerinden daha yüksek bir yerel film şirketi doğdu. Sıralı otogaz sistemlerinden, inşaat şirketlerine, televizyonlardan reklam şirketlerine kadar herkes ortak çıkar grupları oluşturdular. Kurtlar Vadisi saati; hep aynı kaldı. 7 yaşındaki gençler 15 yaşına girdiler. Gözlerinde öfke kıvılcımları, dudaklarında küfürden yakamozlar, kanlarında sabırsız ve merhametsiz heyecanlar ve doyumsuz şiddet… Çocuklar artık sırtlarını yere yapıştırdıkları rakiplerini değil, suratlarını dağıttıkları rakiplerini yenilmiş gördüler.

Bu arada şunlar oldu: 11 Şubat 2004 tarihinde RTÜK dizide "uzun sürelerle vahşet boyutuna varan şiddet görüntülerine yer verilmesi ve Türkçe’nin kötü kullanılması nedeniyle" Show TV'nin uyarılmasına karar verdi ve kanaldan savunma istedi. Sürecin sonunda Show TV “yayınların şiddet kullanımını özendirici veya ırkçı nefret duygularını kışkırtıcı nitelikte olmaması” nedeniyle 1 gün program durdurma cezası aldı. 8 Nisan 2004 ve 10 Haziran 2004 tarihlerinde yayınlanan bölümler nedeniyle kanal tekrar uyarıldı ve "çocukların gelişimine zarar veren yayın" gerekçesiyle iki kez program durdurma cezası verildi, 4 Kasım ve 11 Kasım 2004, 12 Mayıs 2005, 9 Haziran 2005 tarihlerinde yayınlanan bölümler için de kanaldan savunma istendi. 5 Mayıs 2005 tarihli bölüm ‘yayınların toplumun millî ve manevî değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması’ na muhalefet ettiği için kanal uyarıldı.*

2008’de, RTÜK, Kurtlar Vadisi- Pusu dizisinde geçen bazı sözlerin Hıristiyanları aşağıladığı, onları terörist ve organ taciri gibi gösterdiği gerekçesiyle Show TV'yi uyardı. Üst Kurul, dizide geçen Hıristiyanlıkla ilgili sözlerin "İnsanların dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle hiçbir şekilde kınanmaması ve aşağılanmaması maddesine aykırı" olduğuna karar verdi. Dizide yer alan sözlerin kendilerini hedef gösterdiğini ileri süren Protestanlar, RTÜK'e bir şikâyet mektubu göndermişti. Ayrıca misyonerliğin bir suç olmadığı da kaydedilen mektupta, Malatya olayları da anımsatılmıştı.

İşte bütün bunlar olurken, böyle bir dizinin izlenmesi de şaşırtıcıydı. Toplumun ulaştığı transsal zirve artık aşınacaktı; doğanın kanunları işleyecek ve İsrail’e sıkılmış bir domdom kurşunu olmaktan başka hiçbir sinema değeri bulunmayan ‘Kurtlar Vadisi-Filistin’ filmiyle erimeye başlayacaktı.

Kurtlar Vadisi, 15 Ocak 2003'te Show TV'de "Bu bir mafya dizisidir." sloganıyla başladığında özgün serisi yönetmen Osman Sınav tarafından oluşturulmuştu. Osman Sınav konsepte aykırı düşünce diziden ayrıldı. Yönetmen canavarı/fabrikası olarak da anılabilecek dizi de dikkat çeken en önemli nokta; her bölümde masrafların minimum düzeye indirilmesiydi. 28 Ocak 2011 vurgusuyla ekranları patlatan güç, film vizyona girdiğinde yapımcı/yönetmen Zübeyir Şaşmaz’ ın eline yüzüne bulaştırdığı ve gerçekten beceremediği için bir pasif güce dönüşecekti. Bu güç sufistik unsurları kökleştirerek anlatacaktı yeraltındaki mağaralarda uzun uzun ayinlerle… Konsept danışmanının izine uzanan damarları hatırlatırcasına ve eskitilmemişçesine.

1 No’lu salonda, F-15 numaralı koltukta izlediklerimi anlatmayacağım. Filmin sonunda kalan tortudan bahsedeceğim sadece…İsrail , sinematografisi eksik, ama şiddet gücü yüksek bir domdom kurşunu yemişti; trans’ın koptuğu an da bu andı zaten. Artık tecrid edilmiş İsrail  ve kronik eziklikleri nükseden neo-conlar tarihin karanlık odalarında inzivaya çekiliyorlardı ve çocuklar, gençler oyuncak silahların nişangahına anne-babalarını koymuşlardı. Ve bunu herkes görüyordu. Katile sıkılsa da kurşun, masumun yüreğinde kanıyordu yine. Kan aksın istemiyordu, bu millet.

Senaryosu, kurgusu olmayan; şartlandırılmış, kasıntılı oyuncuların içinde kendiliğinden parlayan Erdal Beşikçioğlu’nun oyunculuğu dışında da kaydadeğer oyunculuğu bulunmayan bu filmin, Hollywood’un şiddet içeren sıradan filmlerinden hiçbir farkı yoktu; belki biraz daha acımasız bakarsak; berbat bir taklitten başka bir şey değildi film. Mavi Marmara, hesap dışı girmesine rağmen filme olumlu birkaç unsur ekleyen bir asaletti. Kurtlar Vadisi rüzgarının bir seans daha sürmesine yetecek veri vardı oysa.

Bizlere kalan bundan sonra; oturup geçmiş 8 yılın içinden filmlerde yaşadığımız onursal manipülasyonların tatlı hatıralarıyla/ hülyalarıyla maziye dalmak ve o hülyaların ortasından fırlayan şiddet giyinmiş gençlerimizin kabusvâri görüntüleriyle yatağımızdan sıçramak.

Film İle İlgili Teknik Bilgiler:
Yönetmen: Zübeyir Şaşmaz
Senaryo: Raci Şaşmaz,  Bahadır Özdener, Cüneyt Aysan
Kurgu: Kemalettin Osmanlı
Oyuncular: Necati Şaşmaz,  Erdal Beşikçioğlu,  Gürkan Uygun, Nur Aysan,  Kenan Çoban,  Ayten Uncuoğlu,  Umut Karadağ,  Mustafa Jasar,  Erkan Sever,  Linda çandır, Mustafa Yaşar,  Tuğçe Tanış,  Zafer Diper
Müzik: Kalan Müzik Gökhan Kırdar, Loopus
Görüntü Yönetmeni: Selahattin Sancaklı
Sanat Yönetmeni: Fırat Yünlüel
Dublör Süpervizörü: Dusan Hyska
Özel Efektler: Mark Medoings
Görsel Efektler: NRZ Animasyon
Genel Koordinatör: Sadettin Mamoğlu
Yapım Koordinatörü: Mehmet Baş
Yapımcı Firma: Pana Film
Yapımcı: Necati Şaşmaz, Raci Şaşmaz, Zübeyir Şaşmaz
Yapım Amiri: Mevlana Yördem
Kostüm: Fulya İçtürk
Makyaj/Aksesuar: Derya Ergün
Filmin Türü: Aksiyon, Macera, Politik, Suç,
Orijinal Adı: Kurtlar Vadisi-Filistin
Yapım Yılı: 2010
Yapım Ülkesi: Türkiye
Orijinal Dili: Türkçe
Dağıtım: Özen Film
Resmi Sitesi: www.kurtlarvadisifilistin.com
Vizyon Tarihi: 28 Ocak 2011 (Türkiye)
Filmin Süresi: 110 dakika

Bilgi: Trans, parapsikoloji sözlüklerinde “iradi hareketlerin yokluğuyla ve düşüncenin otomatizma durumuna geçmesiyle nitelenen psikolojik ayrışma hali” veya “paranormal bir fenomenin belirdiği, değişik derinlik derecelerindeki bilinçsizlik hali” olarak tanımlanır. Bununla birlikte, şaman transında ve psikolojik ayrışma yöntemiyle edinilen transta görüldüğü gibi, bilincin kaybolmadığı trans halleri de vardır. Ruhçuluğa göre ruh ve beden ilişkisinin, dolayısıyla perispri ve beden ilişkisinin gevşemesiyle oluşan özel bir bilinç halidir. Metapsişikçiler sezgisel medyumluk yoluyla bilgi alınmasını sağladığından transı insanlığın manevi alandaki en önemli bilgi alma kaynağı olarak görürler

faruk tamer



2 yorum:

  1. "La vita è bella" filminin etkisi zihinlerimizde alman nazilerini nasıl mahkum ettiyse, KV-Filistin filmi de israil politikalarını mahkum ediyor. Filistin'de yaşanan dramı hatırlatması ve lobisi yok denecek kadar az olan filistinlilere lobi gücü katması açısından olumlu buldum filmi. Evet dini motiflerde namaz gibi asli unsurlara yer verilmemesi eksi fakat yahudilere yapılan eziyetleri anlatan yüzlerce belki binlerce film varken filistinli çilekeşleri hatırlamanın takdir edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Oyunculuk zayıf olabilir ama malesef güçlü kadroların da cesareti yok o olayları anlatmaya...

    YanıtlaSil
  2. böyle bir fırsat, daha az kusurlu bir sinema filmiyle çok daha etkili kullanılabilirdi...bu türden filmlerin sinematografik değerleri onları kalıcı yapar...elbette mesajın etkisi de uzun sürecektir, ancak o sorun kalktığında ortadan yüzlerce yıl sonraya kalması için daha çok emek sarfedilmeli...sanat ömrünü uzatır mesajların.

    YanıtlaSil

Yorum Kuralları:

1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.

2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.

3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.

4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.