Cevap/Sız


Gördüğünü düşünüyorum ve gülümsüyorum. Düşünmesemde gülümsüyorum ya ben zaten. Sana, kendime, halime, gözüm açık geçirdiğim her günüme, kapıya, duvara, ağaca, gökyüzüne, yaşama, acıya ve sevince... Ağlamıyorum artık. Gözyaşı dökmüyorum yanışına içimin. Susuşuna dilinin. Yazılışına iki satır kalemin. Gidişine adı bile hatırlanmayan bir sevgilinin. Sadece gülümsüyorum.


Bıyık altından değil benimkiler. Ortada. Göz önünde. Deli diyen bakışların ağırlığında, kaldırım başlarında, sokak aralarında, hayatın tam orta yerinde. Hayatın tam da orta yerinde artık yazılanlar. Yazılarda, satırların arasında izlerin. Yaşlarım iki dudak arasında. İki dudak arasında gördükçe gülümsemelerim.

Uzak diye bir yer var mı gerçekten, diye düşünüyorum. Kafamızı kaldırıp aynı göğe bakmıyor muyuz, aynı gökyüzü kavuşturmuyor mu bizleri? Aynı acıların izleri değil mi sürülen? Bulunup da tekrar kaybedilenler değil miyiz aslında; kimin bulduğu, ve tekrar neden kaybettiği bilinmeyen? Bulunduğundan bile habersiz değil mi aslında kimimiz? Ya da bulduğundan? Farkedilmeyip, farketmeyip es geçilen yaşamlara dair değil mi aslında bütün özlemlerimiz?

Kayıp eşya bürolarında alınmayı bekleyen umutların sahipleri gelir mi birgün dersin aynı gökyüzünün hatırına? Yoksa masmavi bir yalana mı kanmışım, kandırılmışım ben çocukluğumdan beri? Sorgusuz sualsiz bakakalmış gözümün bebekleri geleceğin yoluna, gidenin ardına...

Ben büyük ve güzel miyim gerçekten, diye düşünüyorum. Büyüklük ve güzellik yüreklerde değil midir aslında? Paylaşılınca daha da büyünüp güzelleşilmez mi? Eş, dost, sevgili, baş dayanacak bir omuz, yaş silecek bir el, bankta yanıbaşına ilişiverecek bir vücut, aynı dili konuşacak bir yürek, aynı dil olmasa da konuşacak bir yürek...Nedir ki beklenen, kimdir? Var mıdır gerçekten ve gelecek midir? Bilinmez. Çoğu zaman olmayanları, gelmeyecekleri bekleyerek geçer zaman belki de. Beklenmeden gelenlere teğet geçerek...

İki elin yanında, bir bankın kenarında, seyredersin gelip geçenleri. Gözlerin yorulana, ağır gelip taşana kadar seyredersin gelenleri, gidenleri. Söylenmemiş yalanları, yalanlanmış gerçekleri. Başka başka hayatları, ölümleri. Sonra çıkarıp yanına koyarsın gözlüğünü, yanındaki kocaman boşluğa. Sen kaparsın gözlerini yorulduğunda, gözlüğün bakmaya, seyretmeye, hayata bir ucundan tutunmaya devam eder.

Şehirler yüreklerde değil midir aslında.? Adamın nerede olduğu önemli midir gerçekten ya da kadının ya da her kimse? Hangi şehirde, kiminle olduğu ya da olmadığı birşey değiştirir mi bir şehre adını verip, bir yüreğe girdikten sonra? Gidip de dönmedikten sonra? Şehirler insanlara benzedikten sonra? Aynı şehirde olmak gerçekten önemli midir? Aynı yürekte olmadıktan sonra...

Ruhumun coğrafyası üzerindeki engebeleri düşünüyorum. Acaba birgün geçer mi? Kaç yüreğin yüzölçümü gizlidir acaba içimin atlasında? Ben kaç yüreğin aslına sahibimdir? Kaç yürek benim adıma sınırlara dayanmaya göze alır? Sınır nerededir peki? Surlar sağlam mıdır gerçekten? Dayandığında zorlar da yıldırır mı seni? Çabuk mu pes ettirir yoksa, gelip geçici midir hepsi? Ne zaman vazgeçeceğiz ilk fırsatta kolayca yıktığımız kumdan kaleleri yeniden inşa etmekten?


Acı çekmekten uzakken yaşadıklarımız, kendimizi kurtarmak adına söylenen yalanlar mıdır kendimizi kandırmamız? Çekilen acının sözlüklerde tam karşılığı var mıdır? Hangimiz tam karşılığını yaşarız söylenenlerin, beklenenlerin, istenenlerin?

Yoksa öylesine mi yaşamaktayız? “On” tuşuna basılmış gözükse de, bir cızırtı ve bulanık bir görüntüden ibaret aslında hayat belki de. Ve bizler de kayıt dışı bir hayatın sahibiyiz.

Sorusu kaybedilmiş bir cevap mıdır şu anda sana verilen yoksa soruların cevaplarla çoğaltılmış hali midir, bilemedim. Bilmediğim o kadar çok şey var ki aslında. Hayat kafamı karıştırıyor her gün biraz daha fazla. Ama buradayım işte. Kayıtta veya kayıt dışı, varım. Yaşıyorum. Hala yaşamın kenarından tutunup da hayata, bir bankın kenarından seyrediyorum.

Gülümsüyorum onca sert bakışına rağmen hayatın yüzünün tam ortasına. Yetmezse diye bir de kahkaha patlatıyorum. Bu da benim avuntum işte kendimce. Çünkü ne yaparsam yapayım herkes gibi ben de payıma düşeni alacağım nasılsa. Payıma düştüğü kadar. Payıma düştüğü zaman.

Açık havada bekleme odası kokusu sinmiş üzerime. Gözlüklerim gözümde. Bekliyorum.


2 yorum:

  1. gerçekten çok güzel çok yakıcı bir yazı olmuş ruh halime biçilmiş bir gömlek gibi...her paragrafta bu cümleyi alıntılamalıyım dedim am abir türlü seçemedim...yüreğinize sağlık...beklemelerimize değecek güzelliklerle aynı kareye girebilme dilek ve duasıyla...

    http://sensizyildizlarabakamam2.blogspot.com/2010/05/handan-gulerden.html

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Handan; bana yazılmış bir yoruma verdiğim cevap sırasında çıkmıştı aslında bu yazı. her paragraf yorumda bana sorulan soruların cevaplarıydı aslında. ben cevap niyetine yazdıkça yazmıştım ama sonra yorum kutucuğuna sığamadığımı görünce de bu cevabı ayrı bir yazı olarak yayınlamıştım.

    çok teşekkür ederim ve dileğin dileğimdir diye eklerim...

    sevgi ve selamlarla...

    YanıtlaSil

Yorum Kuralları:

1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.

2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.

3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.

4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.