Yürek Semtinin Ayakta Kalan Yapısı: Vefa Apartmanı

Sözlük anlamlarının yetersiz kaldığı, herkesin yaşadıklarından öğrendikleri üzerinden yeni anlamlar yüklediği sözcükler vardır. Böylesi kelimeler akıl süzgecine takılmadan doğrudan kalbe değer, hatta değmeyip deler geçer.

  Vefa da onlardan biridir. Muhabbet, dostluk ve bağlılıkta sebat, ahde riâyet ve verilen sözde durmak demek olan vefâ, “insan olmak” yükü omuzuna konmuş “(h)er kişi”nin belki de üzerinde taşımak zorunda olduğu en önemli haslettir.

Fakat ne yazık ki, hızın ve kalabalıklarda yalnızlığın bireyi esir aldığı bir zamanda yaşıyoruz. Dolayısıyla da bahtımıza vefadan ziyade vefasızlık düşüyor. İşte bu nedenle vefa kelimesini duyanların aklına çoğu zaman, acı bir tebessüm eşliğinde “Vefa, bir semt adıdır” klişesi geliyor.

Şimdilerde vefayı karakterinde yeşertebilmiş dostlar bulmak da, öylesi dostlardan olmak da büyük bir şans. Ve bu şans biraz da kendi kalbinizdeki vefa nispetinde semtimize uğruyor. Bu da vefanın, sabrı, sebatı, sevgiyi gönül iklimimize hakim kılmakla elde edilen, emek ve zamanın ürünü olduğunu gösteriyor.

Bir süre önce, tam da gönül yorgunlukları yaşadığım, vefa-vefasızlık kavramları üzerine yeis bataklığı etrafında voltalar attığım bir zamanda, heyecan dolu bir sesten yüreği kanatlandıran bir hikaye dinledim.
Satır aralarında vatana, millete, aileye, eşe, evlatlara, dava arkadaşlarına, dostlara kısacası bir armağan olarak sunulan hayatın Sahibi’ne karşı vefa ve sadakatin başrolde olduğu bir hayattı, bahse konu olan. Bunca yaşanmışlığın, hayatta kalan şahitlerince, gönül rahatlığıyla yetkin bir kaleme emanet edilişi karşısında ben de heyecanlandım ve gözlerimin satırlarla buluşacağı anı beklemeye başladım.

İnsanın daima kalbinde taşıdığı iyilik-doğruluk ve incelikli duruşun getirilerini ve dahi akabinde götürülerinin açtığı yaraların merhemlerini de kendine çektiğine inandığımdan bu hikayenin bir “Sadık”( Yalsızuçanlar)’ın gönül kapısından süzülmesine şaşırmadım.

Nihayet zaman vefa etti ve “Vefa Apartmanı” adını alan eser vücuda geldi. Sırrı sadeliğinin gücünde olan bir hayat, sırrı samimiyetinde olan bir kalemin titiz çalışması sonucu edebiyatımıza kazandırıldı.
Sadık Yalsızuçanlar, Gerçeği İnciten Papağan, Şehirleri Süsleyen Yolcu adlı kitaplarıyla çıktığı yazın yolculuğunda özgün kısa öyküleri ile modern öykümüzün en önemli isimlerinden biri olmakla beraber, bir süredir edebiyat dünyasını “Yüreğinin götürdüğü yere” sürükleyen bir yazar olarak da dikkatleri çekiyor.

Bilgelerin hayatlarına sızan ruhundan damıttığı satırlardan terkip “anlatı-roman”larla yolculuğuna devam eden yazar, Şey adlı eseriyle Ömer Hayyam’ı, Gezgin ile İbn Arabi’yi, Cam ve Elmas’la Hasan Harakani’yi, Anka ile Niyazi Mısri’yi, Dem ile Said Nursi’yi romanına taşıyarak edebiyat dünyasının kısır döngülerini kırarak yepyeni bir soluk getiriyor.

Her şeyin kirlendiği bir çağda, temiz gönüller sahibi bilgelerin, ariflerin gölgeliklerine sığınılabileceğini hatırlatan yazarın kalbi, bu sefer Tevfik İleri’nin evine VEFA APARTMANI’na konuk oluyor. Halkın içinde Hakk’la beraber olma nimeti ile süslenmiş bir vefa ve sadakat abidesinin izini sürüyor.
Vefa Apartmanı’nda, vefalı insanlardan, vefalı dostların hikayesini dinlerken Sahibi’ne Vefa’dan ayrılmayan bir ermişin yaşanmışlıklarında, vefasızlıktan yorulan kalbini dinlendiriyor. Samimiyetle ördüğü kelimelerin içinden gönlümüze kementler atıyor, bizi de vefanın başkent olduğu bir dünyaya çekiyor.

Öyle ki, bu eserden yükselen güçlü ses, aşktan dostluğa, aileden vefaya, sabırdan sadakate neredeyse her kavramın yitirdiklerimiz karşısında anlam kayması yaşadığı bu günlerde sade bir hayatın yansımasıyla modernitenin kölesi olmuş yaşamlarımızı sarsıyor. Kahramanın ve ailesinin olaylara karşı dik duruşları ve bu duruşu sağlayan dinamikler hayatlarımızda yeniden bir yapı sökümün gerekliliğini hatırlatıyor.
Menderes hükümetinde on yıl süreyle üç ayrı bakanlık görevini titizlikle ifa ettikten sonra Yassıada Mahkemeleri’nde yargılanan, idamdan son anda kurtulsa da sevk edildiği ceza evinde kısa bir süre sonra kanser olarak kırk dokuz yaşında Hakk’a yürüyen Tevfik İleri’nin yaşamı yazarın kalbine düşen yansımaları üzerinden okura sunuluyor.
Kitapta yer verilen Kayseri Cezaevi mektuplarının birinde Tevfik İleri ailesine “Allah var. Büyük Allah var. Her şeyi görüyor, biliyor. Gördüğüne ve bildiğine inanıyorum. Gerisi laf u güzaf. Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal, mülk, servet bırakmadım. Yalnız, size, şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.’ diye yazıyor. Bu satırlara psikolojinin penceresinden bakınca, insanın acılarına bir anlam vermesinin nesnelere pürüzsüz bir biçimde bakma gücü kazandırdığı gerçeği karşımıza çıkıyor. Haksız bir muameleye maruz kalan ve kendisi ile birlikte ailesi ve ülkesinin hayatı felç edilen bir insan tevekkül gücüyle kainata meydan okuyan dik bir duruş sergiliyor.
Sorun eşikten geçebilmekte. Ruhu törpüleyen o kakafoni, o karmaşa dindi. Başka bir dünyaya geçtim sanıyorum, oysa bir eşik. Burası da o dünyanın bir parçası.” diyerek öyküyü dinlemeye başlayan anlatıcı, Tevfik İleri’nin, bir romanın boyutlarına sığamayacak yakıcı hayat hikayesi karşısında Harakani’nin derviş tanımını hatırlıyor : “Derviş, yuvasından yavrularına yiyecek bulma umuduyla ayrılan, yiyecek bulamayan, yolunu yitiren ve bir daha yuvasına dönemeyen kuşa benzer…”
Satırlar arasında dolaştıkça, romana konu edilen Tevfik İleri’nin ne kadar ilgili bir baba, vefalı ve aşık bir eş, dostlarının kalplerine yerleşmiş bir gönül insanı, vatanına hizmet etme gayesi dışında hiç bir amaç gözetmeyen ender siyasetçilerden olduğu görülüyor.
Bu duruş, rol model sıkıntısı yaşayan günümüz insanına örnek olabilecek bir değere dikkatlerimizi yöneltirken kısıtlı vaktin her şeyi “iyi” yapmaya mani olmadığını da ispat ediyor. Belki de kalbini iyiliğe ayarlı kılan her kişinin böylesi bir sonuca tevfik ve inayetle ulaşabileceği gerçeğini hatırlatıyor.
Özellikle aile kavramının sarsılması neticesi toplumsal çıbanların rahatsızlık verdiği bir noktada bize “sevginin de bir çözüm olduğunu” gösteriyor. Günden güne vefa ve sadakat kanatları ile kendi arşına yükselen derin bir aşkın izini sürmemize vesile olan mektuplaşmalar, haksızlıklara karşı selim bir kalple mukabelede bulunan İleri çiftinin duruşu, bizi ister istemez Erdem Bayazıt’ın vahasına savuruyor:
 Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair adını taşıyan şiir her mısrası ile yüreğinizi bir daha yakıyor.

 “Kadınlar bilirim ülkeme ait 
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak 
Göğüsleri Çukurova gibi münbit 
Dağ gibi otururlar evlerinde 
Limanlar gemileri nasıl beklerse 
Öyle beklerler erkeklerini 
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi. “ kelimeleri tam da Tevfik İleri’nin eşini resmediyor.

Ücreti ötelere bırakılmış bir hayatın hizmette önde olan kahramanlarından Tevfik İleri ve eşi Vasfiye Hanım çocukları ile nitelikli zamanlar geçirme becerisi de göstererek denge insanı olduklarını, her şartta güçlü ve umutlu olmayı başaran evlatlar yetiştirerek ispatlıyor.

Vefa Apartmanı, elli yıl önce sona ermiş bir hayattan kesitler sunarken belki de en çok bu yönleri ile günümüz insanına ufuk olma özelliği taşıyor.
Son söz olarak denilebilir ki, kalbini hakikate ayarlı kılmak isteyen herkesin yolu Vefa Apartmanı’na uğramalı ve bu toprakları mayalayan sayısız bilgenin himmetinin yine bu toprakların üzerinde olduğu bilinci ile geleceğe umutla bakılmalı.
Uğruna yaşayacağımız değerlerin farkındalığı elde edilerek, atalarımızın “hal”i bizim de kalbimizi ele geçirmeli.
“Cünûnum müptelâ-yı zülf-i cânân olmayan bilmez
Perîşân hâtırın hâlin perîşân olmayan bilmez.”
[Sevgilinin saçına müptela olmayan, (benim) çılgınlığımı anlayamaz.
Perişan olmayan, perişan (bir) gönlün halini ne bilsin.]

Vefa Apartmanı ile hayatlarımıza yeni bir soluk gelmesi temennisiyle..
handan güler


1 yorum:

  1. En az kitabın kendisi kadar güzel bir tanıtım yazısı olmuş Handan Hanım. Yazık ki kitabı okuduktan sonra sizin yazınızı gördüm. Ancak kitabı okumamış birisi için en ilgi çekici yerleri çekip çıkarmışsınız. Elinize sağlık..

    YanıtlaSil

Yorum Kuralları:

1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.

2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.

3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.

4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.