Gördüğüm


Soluklanmak için durmuştum. Ne kadar zamandır yürüdüğümü anımsamıyordum bile. Yaşlı, üstü başı paramparça, pejmude biri de hemen yanı başımdaki masaya oturmuştu, benim oturuşum üzerinden birkaç dakika sonra. Elinde bir şeftali vardı. Yarısı çürüktü. Bana doğru uzattı. Güldü.

“Çürük. Yarısı çürük diye çöpe atmışlar. Yazık!”  çürük kısmını temizledi. İkiye böldü. Parçalardan birini bana ikram etti. Geri çevirdim. Berbat kokuyordu. Yaşlı adam mıydı kötü kokan, şeftali mi belli değildi. Kalkmak için çare arıyordum. Sandalyeye çivilenmiş gibiydim. Kahvehanedekilerin hemen hepsinin görünüşleri berbattı. Tam da soluk alacak, dinlenecek yer bulmuştum. Kendime lanetler savurdum. Yaşlı adam çürük sesle;

“ Ya! Demek beyzademiz ikramımızı kabullenmiyorlar, çöpten aldığımı söylemeseydim alır mıydın?”
Başımı öte yana çevirdim. Duymuyor gibi yapmayı seçmek o an akıllıca görünmüştü. Yaşlı adam kendi kendine konuşmasını sürdürdü;
“ Züppe.. duymazdan geliyor! Öyle olsun! Öyle olsun! Neler kaçırdığını bilemeyecek! Bilmiyor ki olağanüstülükler anlatılmaz yaşanır!”
Kalkmaya niyetlendim. Oturduğum sandalyede şöyle bir kıpırdadım. Koluma yapıştı. Küf kokan soluğunu yüzüme savurdu. Bayılacak gibi oldum. Tükürürcesine;
“ Yaşanılan olağanüstülükler anlatılamaz! Anladın mı? Anladın mı?” dedi. Ve çekip gitti. Ben oturduğum sandalyeye daha bir çöktüm. Yaşlı adamın yaydığı kokuyla sendelemiştim. Gözlerimi yumdum. Ağırlığımı plastik sandalyeye iyice verdim. Başımı eğdim. Neydi şimdi bu? Neydi bu olanlar? Ne anlamı vardı? Kim o yürüyen çöpten bir şey duymak, öğrenmek istemişti ki? Sahi ben yürüyüşe bunun için mi çıkmıştım? Çok mu umurumdaydı olağanüstü ya da olağan denilen şey? Benim için hiçbir anlamı yoktu ki! Yok ki!

Bir şeyin olağanüstü olduğu çıkarsaması nasıl yapılır? Bir şeyin olağanüstü olduğuna nasıl hükmedilir?

Adı dünya konulmuş bu gezegende var oluşumuzun olağanüstü olduğu yargısı bir kenara, yaşadıklarımız arasında hayretten dona kaldığımız şeyler midir olağanüstü denilenler?
Güneşin doğuşu-batışı, yeni bir canlının dünyaya gözlerini açışı, bir fidanın sürgün etmesi, bir kuşun kanat çırpması, bir kedi ya da köpeğin otomobil tekerlekleri altında kalması olağanüstü müdür? Hayrette bırakmadığı için olağan mıdır? Şu çürümüş yaşlının bu izbe kahvehanede karşıma çıkışında olağanüstü olan ne? Bir o mudur çöpe atılmış her hangi bir yiyeceği alıp da yiyen? Nedir? Kendimizde ilk olan, ilk olduğunu duyduğumuz, öğrendiğimiz şey mi? Hem olağanüstü olanın önemi nedir? Üzerinde birkaç gün gevezelik etmekten başka bir anlamı var mıdır? Olmalı mıdır ya da? Rastlantı dediğimiz şeyden farkı nedir? Rastlantı sözcüğüyle savuşturduğumuz şeylerden farkı ne olağanüstünün?

Diyelim otomobille bir hastanızı acil servise yetiştirmek için trafikte belirtilen hız sınırının üstünde seyrediyorsunuz ve bu seyredişinizi diğer sürücülere bir takım işaretlerle de duyuruyorsunuz, yani korna çalıyorsunuz, dörtlüler yakmışsınız. Bu davranışınız diğer sürücülerin size yol vermesini sağlıyor. Müteşekkirsiniz. Hastanızın iniltileri canınızı fazla yakmıyor. Tuhaf bir huzur duygusuyla doluyorsunuz. Ve siz henüz hastane yoluna sapan dönemece varmamışsınız, saniyeler var dönmenize. Dönemeçten elli metre ilerde bir çöp bidonuna bir kedi daldı. Bunu gören muzip biri sırf oyun olsun diye elindeki soda şişesini çöp bidonuna fırlattı. Kedi panikle dışarı fırladı. Şişeyi atan, kedinin paniği karşısında umduğu eğlenceye ulaştı kasıklarını tuta tuta gülmeye başladı. Siz tam o an dönmüştünüz. Kedi can havliyle sizin geçtiğiniz güzergahta karşıya geçmeye hamle yaptı. Fren yapamazdınız. Direksiyonu sağa-sola kıramazdınız. Kedi arabanızın tekerleri altında kaldı. Üzerinden geçtiniz. Vicdan azabıyla sarsıldınız. Hızınızı düşürdünüz.

“Kahretsin! Kahretsin!” diye hayıflandınız. Bu evrende bir siz yoktunuz. Bunu yine fark ettiniz. Hızınızı düşürdünüz. Kediye şişeyi fırlatan bir an şaşırdı. Dudak büktü, çekip gitti ters yönde. Hastaneye geldiğinizde hastanızın arabada son nefesini verdiğini öğrendiniz. Hastane görevlileri;

“ Biraz daha erken gelebilseydiniz.. kim bilir!” karşılığını verdiler. Bir kedi hızınızı kesmişti. Bunu söylemediniz. Söyleyemediniz. Kedinin niçin kendini otomobilinize doğru fırlattığını bir türlü çözemediniz. Niçin? Dediniz. Bu bir rastlantı mıydı? Yol üstünde çöp bidonu olmasaydı kedi dalar mıydı? Şişeyi fırlatanın muziplik dürtüsü baskın çıkmasaydı şişeyi fırlatır mıydı? Şişeyi fırlatan susamamış olsaydı büfeden soda alır mıydı? Olağan yan mı ağır burada, olağanüstü bir taraf var mı? Rastlantılar o an orada buluşmasaydı ne olurdu? Olan şeyler rastlantı mıydı? Rastlantı dediğimde sorun çözülmüş mü oluyor? 

cemal çalık


Yorum Gönder

Yorum Kuralları:

1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.

2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.

3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.

4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.