Fabrika Ayarlarına Dönelim


Köşe başında otobüs durağının yanında bir simitçi… Radyodan yükselen boğuk ama saf dünyalara götüren bir melodi: “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” (Yeni Türkü)…

Dünyaya daha gelmeden donatılıyoruz en mükemmel şekliyle ve doğumla geliyor içimize gizlenmiş yaşam ayarları ve dünya hala saf, hala kirlenmemiş…

Saf bir bebek herkesin gönlünü şenlendiriyor, en sevimsiz canlıların dahi yeni doğmuş halleri bütün gönüllerde sevinç uyandırıyor. Günahsız bir bünyede arıza bulunmuyor.

Bir de biz büyüklere bakalım; kalpler kararmış, gönüller bulanmış, küçüklükte konulmuş faydalı hedefler uzaklaşmış ve başkalaşmış.

Hepimiz güzel hedeflerle başladık bu hayat oyununa; kimimiz doktor olmak istedi acılara merhem, kimimiz öğretmen olacaktı cehaleti devirecek bir deprem. Ama çok azımız başardık ve başarıyoruz çünkü doğuştan bize verilmiş yöntemlerden büyüdükçe uzaklaşıyoruz.

Bir bebek düşünelim istediğini alana kadar nasıl ısrar ediyor ve yılmadan hedefine ulaşıyor. “Su!” diyemese de o minik parmaklarıyla gösteriyor.” Açıktım!” diyemese de özgün bir tonda ağlayarak derdini anlatıyor ve suyunu içene kadar, karnını doyurana kadar da susmuyor, istemekten bıkmıyor. Biz büyükler ise onları yıldırmaya gayret ediyoruz. Belki bir işe dalmış ve o anda bölmek istemiyor “Sonra!” diyerek ertelemek istiyoruz o miniklerin isteklerini, tıpkı ertelediğimiz gibi kurduğumuz düşleri.

Ertelemek; fabrika ayarlarından ilk uzaklaşma. O gün yapmamız gereken bir ödev vardır ama önce arkadaşlarla oyun oynamak ister ve erteleriz. Eve gelince giysilerimizi kaldırmamız ve düzenli asmamız gerekir ama önce yemek yiyelim der ve erteleriz. Sorunlar bir kartopu iken çığa dönüşür fark etmeyiz. Bir düşkün gördüğümüzde vicdanımız yardım yapmayı öğütler ama “Bir sonraki maaşa inşallah!” diye telkinlerle yardım etmeyi erteleriz. Arkamızda ne güzel niyetler ve ne hayaller bırakmışızdır başarılamamış ama artık geri getiremeyiz.

Fabrika ayarlarıyla donatılmış bir bebek gördünüz mü hiç isteklerini ertelesin? “Su istemiştim ama büyüklerimin işi varmış, neyse bir ara içerim” demiş midir acaba?

Kabullenmek; ayarlardaki bozulmanın filizlenmesi. Nedense kendimizi başarısızlarla teselli ederiz ve kendi başarısızlığımızı böylece kabulleniriz. Güzel bir hedefimiz vardır ama ulaşmak için zahmet gerekir. Biz o zahmete katlanmak istemeyiz ve gayretsizler treninde kendimize bir yer ediniriz. Oysa o zahmete katlanarak hedefine ulaşanlar da vardır ama biz başarısızlığımızı kabullenmeyi tercih ederiz çünkü zahmetsizdir. Hatta küçüklere öğütleriz: “Biz de o yollardan geçtik, çok çilelidir sen bırak başka hedefler seç!” Ya bizler yanlış yöntemler seçmişsek, ya o güzel hedeflere başka yöntemlerle de ulaşılabiliyorsa? Neden kendi kabullerimizi yeni nesillere de aşılıyoruz?

Unutmak; ayarlardaki bozulmanın kök salma anı. Unutuyoruz doğduğumuz andan itibaren verdiğimiz mücadeleleri ve ulaştığımız sayısız başarıları. İlk adımı attığımızda yıkıldık, düştük, yuvarlandık ama pes etmedik. Bir daha denedik, kafamızı çarpsak da yürümeye azmettik ve nihayet yürüdük. Sonra “Koşma! Düşersin!” sözlerine aldırmadık ve koşmayı öğrendik. “Su” yerine “Du…du…” dedik ve bize güldüler ama o gülümsemede alay değil mutluluk gördük ve zamanla “Su!” demeyi öğrendik. O ayarların düzgün çalıştığı dönemde bir ömür bizi götürecek nice başarılar kazandık ama unuttuk ve yenilgiye ilk adımları böylece attık.

Biz büyüyoruz ve kirleniyor dünya, kirleniyor ruhumuz. Bir bebek annesinin eteğine yapışıp istediğini alana kadar bırakmazken bizler çok çabuk yoruluyoruz. Aklımıza güzel bir fikir geliyor, bize düşen o fikri eyleme geçirmek ama bir iki başvuru, sonra birkaç engel ve nihayet vazgeçiş…

Haydi! Sorunsuz çalışan fabrika ayarlarımıza geri dönelim. O ayarları geliştirerek gelişelim ve çevremizle birlikte güzelleşelim. Güzel gayretleri ertelemeyi, başarısızlıkları kabullenmeyi ve başarıları unutmayı çıkartalım hayatımızdan. Çözümü başka yerde aramaya gerek yok Bilge Kağan’a kulak verelim ve titreyip kendimize dönelim. Doğduğumuz andan itibaren yaptıklarımızı hatırlayalım. Hatırlayamadığımız kadar uzak kalmış küçüklüğümüzü de çocuklarımızdan, torunlarımızdan öğrenelim.

Yeni başlangıçlar ve güzel hedeflere ulaşmak için, büyüdükçe kirlettiğimiz dünyamızı güzelleştirmek için fabrika ayarlarımıza geri dönelim..

fatih çatal


Yorum Gönder

Yorum Kuralları:

1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.

2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.

3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.

4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.