Cenneti Beklerken


Derviş Zaim'in son filmi “Gölgeler ve Suretler”in basın gösterimi davetiyesini mail kutumda görünce aklıma dördüncü filmi “Cenneti Beklerken” düştü. Zaim, “Cenneti Beklerken” de minyatür sanatçısının gözüyle Osmanlı'da taht için yapılan kardeş kavgalarına götürüyordu bizleri. Aslında beklenildiği kadar ilgi gören bir film olmadı.

“Tabutta Röveşata” gibi çarpıcı ve kıyıcı bir filmle uzun metraja adım atan Zaim'in daha sonraki filmlerinde konular arasında oluşturulamayan bağlantı ve sembolik öğeler üzerinden konuyu anlatma gayreti boşlukta kalıyordu.

“Cenneti Beklerken” filminde olaylar Osmanlı zamanında geçse de konular bakımından evrensel öğeler taşıyor senaryo.

Bir babanın içinde kavurucu bir ateşe dönüşen evlat acısı, bir köle ile bir minyatür sanatçısının aşkı ve iktidar kavgaları filmin sacayaklarını oluşturuyor.

Açıkçası Osmanlı ile ilgili yapılan filmlerde dikkati çeken noktalardan biri konunun genelde İstanbul’un batısında geçmesidir. Osmanlı’nın fetih ruhuyla da bağlantılı olarak Avrupa kıtasında yapılan fetihler(bkz. Kara Murat ve Malkoçoğlu serileri) ile filmin ana karakterinin fetih yapılan kent / kaledeki komutanın / kralın kızına aşık olması anlatılmaktadır. Sinemacıların ilgisini çeken diğer bir konu da Oryantalist bir gözle –egzotik- görülen Harem’e dair hayal gücünü zorlayan hikâyelerin beyaz perdeye yansıtılmasından ibarettir.

Bu konuda ezber bozan filmlerden ilki Ezel Akay’ın “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?filmiydi. Bu filmde Akay, Osmanlı’nın kuruluş döneminde yaşanmış veya yaşanmış olabilecek durumları(Ahi Teşkilatı, Türklerin Şamanlıktan İslamiyet’e Geçiş Süreci ve Osmanlı’nın devlet olma aşamaları) ilk defa irdeliyordu. Ve bence bazı eksikliklerine rağmen sırf bu açıdan bile takdiri hak eden bir filmdi.

Zaim’de yine Osmanlı dönemi filmleriyle ilgili ezberi bozarak, Anadolu’da taht kavgasını anlatıyor bizlere.

Açıkçası Zaim’in geleneksel sanatlara ilgisi ikinci filmi Filler ve Çimen’de su yüzüne çıkmıştı. O filmde, ebru sanatında olmayacak unsurlar(açık havada ve çok büyük bir kapta) üzerinden imkânsızlığın aşılabileceği imgesel olarak anlatılıp halka umut veriliyordu. Maraton koşucusu kızda temiz toplum isteyen halkın kendisiydi.

Cenneti Beklerken filminde yine bir geleneksel el sanatını odağa yerleştirmiş Zaim. Osmanlı döneminde bir minyatür sanatçısının padişah tarafından payitahta karşı ayaklanan ve veliaht olduğunu iddia eden kardeşin katledildiğinde yüz portresini yapmak üzere görevlendirilmesi ve bu sırada bir köleye âşık olması; minyatür sanatından örneklerin animasyonlarla harmanlanmasıyla anlatılıyor.

Aslında bu filmde taht kavgasından ziyade beni etkileyen ve evrensel bir hikayeye dayanan bir babanın evlat acısıydı. Evladını çok küçük yaşta kaybeden bir minyatür sanatçısı baba, onu her daim hatırlayabilmek için cansız bedenini defnedilmeden açıyor ve yasak olmasına rağmen yüz portresini bir kâğıda çıkarıyor. Ondan sonra aklına ne zaman evladı gelse o kâğıdı çıkarıp o surete bakıyor. Zamanın teknolojik imkânları ile düşünüldüğünde insanoğlunun aklının almayacağı bir trajediyi anlatıyor Zaim ve bence sırf bu konu için bile hatırda kalacak bir film Cenneti Beklerken.

Bu filmi seyrederken, bazı Hollywood filmleri zihnimde canlanıyor. Evladını kaybetmiş bir aile ya aile albümünden çocuğunun fotoğraflarına bakıp gözyaşı döküyor ya da videoya çekilmiş görüntülerini seyredip ah çekiyor.

Yüzyıllarca öncesinde ise bir baba, suretini unutmamak için -gözyaşları içerisinde- ve -gizlice- evladının yüzünü bir kâğıda aktarıyor.

Geçmişin insanları için belki hatırlayamamak bir zaman sonra rüyasında dahi görememek nisyanı hızlandırıyor belki ama şimdi unutmamak veya unutulmamak yerini vurdumduymazlığa bırakıyor.

Belki de Habermas’ın dediği gibi bilgi iletişim teknolojilerinin gelişmesi ve artması acılarımızı unutturmuyor veya daha kolay haberdar olmamızı sağlıyor ama bir şekilde bizleri vurdumduymazlığa itiyor.

Derviş Zaim’in bu filmini bir de bu gözlerle tekrar izlemenizi tavsiye ediyorum.
adnan söylemez


Yorum Gönder

Yorum Kuralları:

1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.

2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.

3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.

4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.