Çarıktan medeniyete geçişin simgesiydi O. Kimi yazarlar, “beyaz devrim” kimi de “altın yıllar” dedi onun dönemindeki Türkiye’ye. Asırlardır hizmete susamış Anadolu insanı bağrından çıkan bu yiğitle, baraja, yola fabrikaya, okula, suya ve elektriğe kavuşmuştu. Mahsul para ediyor, elleri nasırlı köylünün yüzü gülüyordu. Sefaletin, Anadolu’nun kaderi olmadığını insanlar anlıyordu artık. Yıllarca, “haso”, “memo”, “cahil” diye jakoben bir bakış açısıyla aşağılanan, horlanan halk artık kişiliği olan bir varlık olarak kabul ediliyordu.
Halkla beraber ülkenin itibarı da uluslararası alanda yükseliyordu. Türkiye, kimi zaman elini Libya’ya uzattı, kimi zaman Lübnan’a ve Kore’ye. Bu dönemde, aktif diplomasiyle Kıbrıs kazanıldı. Bağdat Paktı ve Balkan Antantıyla bölgenin lideri haline geldi. İsmet İnönü’nün zamanında Marshall yardımını başlatan Amerika’nın hazırladığı raporlarda Türkiye’ye bir baraj yeterli görülürken Başvekil Menderes ülkesine yirmi bir baraj kazandırdı. Bir baraja kredi vermediler diye Dünya Bankasının Türkiye temsilciliğini kapattıran zeybekti, başvekildi.
Bu dönemde yapılan barajlarla birlikte hem çiftçi para kazanıyor hem de ülke aydınlanıyor şehirlere ve evlere elektrik geliyordu. Onlarca, şeker, çimento ve dokuma fabrikası açıldı onun zamanında. İlk petrol rafinerisi ve traktör fabrikasını da o kazandırdı bu cennet vatanımıza. Yaptığı barajları, “köstebekler delecek”, İstanbul’un imarında yapılan büyük caddeler “uçak mı inecek” diye necip(!) basın tarafından eleştirilse de, kredi veren ülkeler “yatırımları azaltın” dese de, o aldırmadan Anadolu’yu baştan başa kanaviçe gibi işlemeye devam etti.
Ağır sanayiye hız verdiği sıralarda nükleer enerjiye geçmeye ramak kala kesildi önü. Ama o ülkesine asra bedel bir on yıl kazandırmıştı. Türkiye’ye yeni dünya düzeninde farklı bir rol biçen ülkelerin hesapları da alt üst oluyordu bu dönemde. Dört bin yıllık bir maziye sahip olan Türk milletine biçilen gömlek dar geliyor ve ülke kabına sığmıyordu artık. Ekonomi başta olmak üzere, kürt meselesinden, eğitimdeki gelişmelere, dini yaşayıştan, musikiye kadar ülkede ciddi anlamda sosyolojik bir değişim yaşanıyordu.
Ali Adnan ve kız kardeşi Melike, İbrahim Ethem Bey ve Tevhide hanımın evliliğinden dünya gelmişti. Tevhide Hanımın babası, Hacı Ali Paşazade, Aydın’ın ileri gelen ailelerinden birisiydi. Hacı Ali Paşazade Kırım Savaşında gösterdiği kahramanlıklardan dolayı mir-i miran (beylerbeyi) rütbesi almıştı. Kızına aşık olan ve katiplik yapan İbrahim Ethem Bey’e vermek istemese de kızını, Leyla ile Mecnun misali yaşanan aşk Tevhide Hanımın İbrahim Ethem Bey’e kaçması üzerine evlilikle sonuçlandı.
Ali Adnan, küçük yaşta önce annesini kısa bir süre sonra da babasını kaybetmişti. Böylece iki buçuk yaşında hem yetim hem de öksüz kalmıştı. Altı yaşına geldiğinde ise Melike ablası tıpkı annesi gibi veremden ölmüştü. Artık hayatında sığınabileceği tek liman babaannesi Fitnat Hanım kalmıştı, Ali Adnan’ın. İlkokulu, İzmir İttihat ve Terakki İdadisinde, liseyi İzmir Amerikan Koleji’nde, üniversiteyi ise Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamlamıştı. Hatta İzmir’de altı arkadaşıyla birlikte azınlık takımlarıyla mücadele edebilmek amacıyla Karşıyaka futbol takımının temellerini atmıştı.
Lise’de okurken, Birinci Dünya Savaşı dolayısıyla yedek subay olarak orduya katılmıştı. Bu sırada, hayatta tutunduğu son dal olan babaannesi de vefat etmişti. Savaş bittikten sonra İzmir’e geri dönmüştü. Daha sonra babaannesinin vasiyetine uyarak Aydın’a Çakırbeyli’ye gelerek çiftliğinde yaşamaya başlamıştı. Yunan ordusu 15 mayıs 1919’da İzmir kıyılarına çıkmıştı. Ali Adnan Çakırbeyli çiftliğini milli mücadelenin lojistik üstlerden biri haline getirdi. Yedek subaylıkta aldığı eğitimi Kuvay-ı Milliye örgütlenmesinde yunanlılara karşı başarılı bir şekilde kullandı.
Ege bölgesinde bir çok cephede savaştıktan sonra tekrar Çakırbeyli’deki çiftliğine döndü. Burada geçirdiği günler daha sonraki yıllarda ülkeyi yeniden imar ederken tecrübeye dayalı bir politika geliştirmesine vesile olmuştu. 28 yaşına geldiğinde İzmir Karşıyaka’nın ileri gelen ailelerinden olan eski çocukluk arkadaşı Berin Hanım’la evlendi. Berin Hanım, tek bir şartla evlenmeyi kabul etti. O da siyasete girmeme. Bunun nedeni de İttihatçıların önde gelenlerinden olan ve Talat Paşa hükümetinde Milli Eğitim Bakanı olan dayısı Doktor Nazım Beyi kaybetmesiydi.
Ancak kısa süre sonra Ali Adnan çevrenin de baskısıyla siyasete girdi ve hızlı bir yükselişle Aydın’da Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanlığa getirildi. Mustafa Kemal Yurt gezilerinden birinde Aydın’a uğradı. Gazi Paşa genelde gittiği yerlerde kısa süre kalırdı. Ancak Aydın’da durum farklıydı. Gazi Paşa Ali Adnan’la dört saat görüştü. Hatta bir sonraki Denizli gezisi ertelendi. Ali Adnan’ın ülke sorunları ve çözümleri konusundaki görüşlerini Gazi Paşa dikkatle dinledi ve ondan bir rapor istedi. Yanındakilere; “Dikkate şayan bir genç, bu gencin adını yazınız ve ben sorunca bana söylersiniz” dedi. Nitekim birkaç ay sonra Ankara’dan gelen listede CHP milletvekili adayı olarak yer almıştı. Atatürk’ün keşfettiği bu genç 1931 yılında 32 yaşında milletvekili oldu ve bu sıfatı 1960 yılına kadar devam etti. Ankara’ya geldikten sonra savaş nedeniyle yarım kalan hukuk eğitimini tamamladı.
7 Ocak 1946 tarihinde, CHP’den beraber ayrıldığı bir grup arkadaşıyla Türkiye’de demokratik bir sistemin oluşturulması için Demokrat Partiyi kurdu. 1946 yılında seçimlere katıldı. Seçimleri her ne kadar CHP kazansa da “açık oy, gizli sayım” ilkesi nedeniyle bu seçim tarihimize “şaibeli seçim” olarak geçti. 1950 yılında ise Demokrat parti %53.59 oy ile iktidara gelmişti. Demokrat parti, 1954 seçimlerinde %58.42, 1957 seçimlerin de ise %47.30 oy alarak siyasi tarihimizde kırılması zor rekorlar zinciri oluşturmuştu.
Ülkemizde demokrasinin ciddi bir şekilde geliştiği Menderes Dönemi 27 Mayıs 1960 tarihinde ordudaki bir grup cuntacı çetenin, ordu hiyerarşisini hiçe sayarak yaptığı askeri darbeyle sona ermiştir. Yapılan bu darbede; basın, üniversite ve ordunun koalisyonu açıkça görülmektedir. Burada, ilginç olan nokta hukuk fakültelerinde hukuk devleti, demokrasi, insan hakları, yargı bağımsızlığı gibi konuları öğrencilere anlatan akademyanın hocalarının cuntacılarla birlikte hareket etmesi, hatta yapılan darbeye hukuki meşruiyet sağlamaya yönelik çalışmalarıdır. Bunu anlamak gerçekten kolay değildir.
Öte yandan hukukun temel ilkelerinden birisi olan “kanuni hakim” ya da tabii yargıç ilkesi Yassıada’da darbeden sonra kurulan Yüksek Adalet Divanı ile ihlal edilmiştir. Burada yapılan yargılamalar yunan tragedyalarını ve komedyalarını aratmayacak niteliktedir.
27 Mayıs darbesi sonrası yapılan 1961Anayasası, anayasa tarihimizde en demokratik anayasa olarak ifade edilse de kanımızca bu anayasa demokrasinin gerçekleşmesindeki en büyük engellerden birisidir. Halka güvensizlik üzere formüle edilen bu anayasa zihniyet itibarıyla Hitler Dönemi Anayayasa’sından farklı değildir.
27 Mayıs darbesi gerek demokrasi tarihimizde gerekse hukuk tarihimizde onulmaz yararlar açmış bir olaydır. Bu darbe ülkemizde, başta ekonomi olmak üzere demokratik sistem üzerinde ciddi problemler ortaya çıkarmıştır. 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’ların temelinde 27 Mayıs’ın yattığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Demokrasi serüvenimizde bir kırılma noktası olan 27 Mayıs “Bir Yiğit Vardı” isimli eserde yazar Erdal Şen tarafından sade ve akıcı bir üslupla Başbakanımız Adnan Menderes’in biyografisiyle birlikte güzel bir şekilde öykülenmiş.
Tarihi bir referanduma hazırlandığımız bu günlerde geleceği daha iyi kurabilmek için, yakın siyasi tarihimizi öğrenmede yardımcı olabilecek bu güzel çalışma için yazara teşekkür eder, bu konu üzerine verilen eserlerin artarak devam etmesini temenni ederim.
Bir daha darbelerin hiç olmaması dileğiyle…
mete güler
"Güzel günler göreceğiz çocuklar
YanıtlaSilMotorları maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın, inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Işıklı maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın, inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz " diyor ya nazım hikmet güzel günler için başını yağlı urgana verenlerin ruhu şad olsun
güzel günler görelim inşaallah
kaleminize sağlık:))
tek kelimeyle muhteşem...
YanıtlaSilreferandum öncesi mutlaka okunması gereken bir yazı olmuş...
inş kararsız arkadaşlarımıza ışık tutmuştur...
yakın tarihimiz meğer ne büyük acılarla dolu...
bizse kalmışız cı-cü'nün anayasasındayız!!
inş bugun bir milat olur ve bir daha asla darbeler olmaz...
şu cennet vatanıma yakışan güzel günlere...
''güzel günler için başını yağlı urgana verenlerin ruhu şad olsun''
YanıtlaSilyüreğim cızz etti, cümlenizi görünce..
GÜLMEYİ BİLEN ÇOCUKLAR GELDİ... TÜKENME!!!
http://www.habertaraf.com/yazarlar/5807.html
YanıtlaSil