Pürüzsüz Patikalar II




Düş kur sen; pişmişi sevmekten başkası yoktur senin için...Ta ki, fırını bilmeye vardığın an...an olmaktan çıkarsın...kainata açılır yüreğin...zamanı sınarsın." *

Altıncı Patika: "erdem ve tecrübe"

...iyi bir kasırga, deniz yüzeyinde hiçbir şey bırakmazmış, derler... binlerce yıldır, hiç ama hiç iyi kasırga görülmedi demek ki; baksanıza deniz yüzeyleri her kasırgadan sonra molozlardan geçilmiyor...bana her dakika bir asır gibi gelir felaket zamanlarında…bu ister hayalî-ruhî felaket olsun, isterse maddî-dünyevî...geride daima molozlar kalır...erdem ,nasıl elde edilir?...tüm kılavuz kitaplarda aradım, durdum..hep cevap verdiler...o kılavuz kitaplar örnek olaylarla anlatırlar istediklerini..ama hiçbiri, erdemin tecrübe ile elde edildiğini söylemez...iyi ama neden herkes tecrübe ile erdemi aynı anda düşünür ki?..yani çok aldanan, daha çok erdemlidir gibi bir bilgi yanılması neden ortaya çıkar ki?..hiç anlamam..galiba insan işi gereği, her doğruyu eğriltebiliyor...hata yap,hata yap, hata yap....sonra bir daha yapmamayı öğren...garip...iyi bir kasırganın neden görülmediğini anlıyorum…geride bir şeyler kalacaktı ki; insanlar ders alabilsinler...ders alabilen erdemi bulur,derler...böyle sıradan şeyler işte.(13- 01072002)
Yedinci Patika: "öküz"

...başımı kaldırdım...yatmıyordum; sadece karşıya bakmak için kaldırdım başımı ve baktım...koca bir öküz vardı karşımda; insan kılıklıydı ama...yaşı geçkindi…eskiler ona "kulağı kesik" derdi...ama bildiğim iyi bir şey vardı ki; o da, hiçbir zaman düşünerek davranmamıştı..yap, demişler... yapmış...öl, demişler...ölmek için elinden geleni yapmıştı...onu sevdim, o haliyle...kusursuz bir öküzdü…ve ben ona hakaret etmiyordum...düşünmek ve düşünerek yaşamak onun işi değildi ki...ama sabrına, işindeki sebâta hayrandım..her tarafından kan ırmakları aksa bile vazgeçmezdi...bazen şaşırır, bu hâlini idealist oluşuna yorardım...ama bu dalgın değerlendirmeden hemen vazgeçerdim tabi…o, varlığı gereği değil, olmak istediği için öküzdü...onu beğenme ihtimalim asla olamazdı...
...ama..evet ama o, ülkemin geleceğinde o kadar etkili olmuştu ki...bizleri etkileyenler sınıfındaydı…o sınıf tümden kalmıştı ya ikmale…neyse...bizler geldik onların ardından...onlardan daha bilgili ve daha bilinçliydik..buzağı olmaya asla niyetlenmedi, bir kısmımız dışında hiçbirimiz...ama bizleri ‘az cesur’ olmakla itham ettiler ya sonra...kendi çok cesaretleri, öküzlük tarihçesinde bir bâb iken...gülüp geçtim...bizler el öpmeyi de bilirdik ‘büyüklerimiz varken’, klavye kullanmasını da...en çok dilimizle koparırdık kellesini yanlışların...insanların kalplerini ellerimizle sökmezdik...
...başımı tekrar indirdim…bir lahzâ idi bu, nesiller arasında ki fark parkında...
-açıkça-: "öküz" hitabı tamamen babadan kalma bir ‘miras’...genetik tepkisellik diye bir oluş olabilir/olmayabilir ama, bu, sahiden babadan kalma bir tepki..."öküz gibi" demeseydi babam, birine kızdığında; bana bulaşmayacağı kesindi... (16- 03072002)
Sekizinci Patika: "ayrılık"

...ne günah!...aynı dün olduğu gibi...zavallı ayazında kalmış ayrılığın..ne çember ama; bir türlü ölçülemeyen çapıyla...çıtkırıldım mazi, alaturka şimdi ve batıcı bir hayal ile ne kadar rast giderse işler, öyle gidecek işte...demişti biri, günlerin birinde...birkaç kez üzülerek de olsa, tekrarlamıştı...’sultan hamid bile ayrıldı saltanattan’..bu gama gerek yok...nem duvarı, gam yiğidi çürütürmüş ya zerre zerre...gamlanma pejmürde; sırası değil..berhüdâr ol sessizlikte…gözlerinle barış, türkülerle şenlensin için...dilencilerin ilk ve son cümleleri aynıdır..bulunca da unutma dediklerimi; "tutunduğun dal,sen tutunduğunda eğilsin...eğilmiyorsa kırılacak demektir..."(20- 09072002)
Dokuzuncu Patika:"kokuşmuş ağaçlar ve fidan"

...kızgınlıklar, ilk zamanlar ya da son zamanlar arasında değildir ya...daimadırlar; yaşandıkları sürece...bir çocuğun "bilgiç" tavırlarına küçümseme kısmında ayaklanan davranışlar, bir yaşlının akıl zaafında düğümlenmez...aynı kalırlar.
...sübyan ile bunak arasında o kadar çok benzerlik var ki; kızgınlıklarımızın değişmesine sebep aramamız gerekmiyor...gibi.
...öyle ama; çocuğum, bir bunakla kıyaslanmayı kabul eder mi sizce?...azarlanmak, hiç kimseyi mutlu etmediği halde, neden kabullensin ki, bilginin yıllara olan bağımlılığını?..ve neden köhne, kısır bir varlığın yapışık ikizi gibi dursun ki?...
...o bir kıvılcım değil, olmayacak da...bir bunak kadar sönük olma olasılığı çok zayıf...o bir değişim gücü...yılların eskiyen yüzünde de değişmeye devam edecek...bir bunak sınıfında olmayacak asla.
...tohumuyla, gerçekleriyle bir iken, mantığın yücelten inancıyla nasıl bir olmaz o, çok sonra ‘yaşlı bir insan’ iken?...onu, kendi gölgelerinde dinlendirmeli..sorguladığınız kokuşmuş ağaçların gölgesinde değil...(21- 10072002)
Onuncu Patika: "bizans rölyefleri ve siyâset"

...ülke yönettiklerini sanarlar ya...öyle görünürler gözlerine insanların...sinsi gülüşlerini gördükçe bunalır zihinsel güç kaynaklarım...bizansı hatırlatsa bile oyunlarının rengi, onu görmekten hoşlanmam mümkün değil ki...aç kalanların yüzlerinde bizans rölyeflerini görmek, ne yazar-ne okur...fahişeleri, katilleri, hırsızları çıkarıp alabilir misiniz?...alınlarında yazılı olsa bile, görebilir misiniz onları toplumun içinde?...hani ya zevkleriyle gelenleri değil –ki; onlar ahlâksızlığın mutluluk düşlerindeler- aç-çıplak gerçekliğin icbâriyetinde ‘kan ağlamakta’ olanları demekteyim...onları çıkarıp alın haydi; tutundukları ahlâk kırıntılarını kuvvetlendirerek..çalın onları utancın gözlerinden...o zaman sever sizi gözlerim...kirli gülüşlerinizi de görmem artık...oyunlarınızı da kanıksarım…(22-10072002)
seçkin deniz


Yorum Gönder

Yorum Kuralları:

1- Yaptığınız yorumun hakaret içermemesine dikkat ediniz.

2- Yayınlanacak yorumlarınızın yazı ile alakalı olmasına özen gösteriniz.

3- Yazım ve dilbigisi kurallarına dikkat ediniz.

4- Yukarıdaki kurallardan herhangi birine uymamanız durumunda, yorumunuz yayınlanmayabilir.